Öncelikle şu tespiti yapmamız gerekiyor: Türkiye ile Mısır ilişkileri "Erdoğan-Sisi", Türkiye Suriye ilişkileri "Erdoğan-Esat", Türkiye-Rusya ilişkileri "Erdoğan-Putin" ilişkisi değildir. Türkiye'nin her hangi bir devletle ilişkisi Türkiye Cumhuriyeti'yle o devlet arasındaki ilişkidir.
Ülkelerin sahip olduğu güç, petropolitik, jeopolitik, hidropolitik, teopolitik konumları uluslararası ilişkilerin niteliğini ve yoğunluğunu tayin eder. Bu anlamda ABD ile ilişkiler Türkiye'nin bölgedeki yerine, kapasitesine, belirleyiciliğine ve gücüne bağlı olarak şekillenmektedir. Bütün bunlara karşın devlet yöneticilerinin birbirleriyle bireysel ilişkilerinin sorunlu olması ilişkilerin sorunsuz ilerlemesi ya da gerilemesi üzerinde etkilidir. Ancak bu etki sınırlıdır. İşin özeti şudur: Türkiye ile ABD ilişkileri başkan/cumhurbaşkanı ilişkilerinin çok ötesinde, çıkarlarla ilişkilidir.
Uluslararası ilişkiler, ülke liderlerinin birbirlerine duydukları sempati, nefret ya da öfke üzerine kurulamaz. Türkiye'nin ABD ve diğer ülkelerle olan ilişkileri de kişiler üzerinden değil kurumlar, kavramlar, değerler ve çıkarlar üzerinden yürütülmesi gerekir!
Türkiye'nin ABD ile olan ilişkileri liderler üzerinden yürütüldüğü için ABD seçimlerinde Biden ya da Trump'ın seçimi kazanmasına çok önem atfedilir olmuştur.
Biden ya da Trump fark eder mi?
Başkan adaylarından Biden, Henry Kissinger'dan sonraki en güçlü Yahudi Lobisi destekçilerindendir. Irak'ı parçalayan ekibin başıdır. Suriye'de SDG'ye otorite sağlamak ve sonuçta devletleştirecek bir siyaseti savunmaktadır. YPG/PKK'nın yandaşıdır. Biden, 30 yıl önce Türkiye'yi, İsrail'in karşısında Filistin'in yanında yer aldığı için "Türkiye'nin etrafını ateş çemberine çeviririz" diyerek tehdit etmiş birisidir. ABD'deki Ermeni tasarısı ile Kıbrıs'taki anlaşmazlıklarda Rum yönetimi tarafını desteklemesiyle tanınıyor. Dahası Türkiye'de muhalefeti destekleyerek iktidarı düşürmek gibi hadsiz hesapsız senaryolar içindedir.