Selahattin Demirtaş davası propaganda edildiği gibi bir demokrasi, özgürlük, insan hakları davası değildir. Partisiyle birlikte siyasi faaliyetlerden dolayı değil aksine katliam, şiddet ve tahribatla sonuçlanan 6/8 Ekim olaylarında halkı sokağa dökme talimatı vermekten dolayı tutukludur.
Malum, hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Bu nedenle o dönemde meydana gelen gelişmeleri ve sonuçlarını hatırlatmakta yarar vardır.
ABD/İsrail ikilisi Ortadoğu'yu yeniden dizayn etme projesi bağlamında IŞİD adlı cani örgütü harekete geçirmişti. IŞİD'in görevi Irak'ın kuzeyinden sonra Suriye'nin kuzeyinde de ABD'nin himayesinde terör örgütü PYD/PKK'nın kontrolünde bir devlet inşa edebilmek için şartları ve alt yapıyı hazırlamaktı.
Terör örgütünü devletleştirme süreci Irak ve Suriye'nin kuzeyinden ibaret de değildi. ABD/İsrail kontrolü altında Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki yerleşim yerlerinin de Suriye'nin kuzeyindeki gibi kantonlara dönüştürülmesi planlanmıştı.
Türkiye'de de "çözüm süreci" bağlamında askerin elinin kolunun bağlandığı "akil adamların" köpeksiz köyde değneksiz gezdikleri zamandı. 'PKK silah bırakacak ve Türkiye topraklarını terk edecek' afyonuyla kamuoyu uyuşturulmuştu.
Aksine PKK devlete karşı direniş için yerel örgütlenmesini var gücüyle tamamlamaya çalışıyordu. Örgüt bu bağlamda Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi, Öz Savunma Birlikleri ve Sivil Savunma Birlikleri adı altında yeni yapılar oluşturdu. Dağlardan kentlere teröristler aktarıldı. Ayrıca şehirlerde sözde asayiş timleri ve mahkemeler kuran terör örgütü, vatandaşlardan vergi adı altında haraç alarak ülke sınırları içinde kendi kontrolünde alanlar oluşturmuştu.