ABD'nin Türkiye'ye yönelik tehditlerini, Trump yönetiminin "ekonomik" ve Magnitsky Yasası'na dayanarak bakanları hedef alan "akıllı yaptırım"larla ilgisi çok zayıftır.
Olguyu Türkiye ile ABD'nin "ittifak" ve "stratejik ortaklık" ilişkileri bağlamında irdelemekte eksiktir.
ABD'nin Türkiye'ye yönelik yaptırımlarını Başkan Trump'ın kişiliği ile ilişkilendirilmesi de akılcı ve açıklayıcı değildir.
Bütün bunlar ABD ile Türkiye arasındaki krizi derinleştiren olgular olarak görülebilir. ABD ile Türkiye arasında son zamanlarda meydana gelen krizleri tek bir olaya, ilişkiye ya da şahsa bağlamak da doğru değildir.
Kriz üstüne kriz!
ABD ile Türkiye arasında son zamanlarda yaşanan krizlerin süreklilik ve derinlik arz ettiği görülmektedir. Bunlardan bir kaçını şöyle sıralamak mümkündür: "Çuval Krizi", "Korumaları Tutuklama Krizleri", "Vize Krizi", "Münbiç Krizi", "F-35 Krizi", "S-400 Krizi", "Astana Krizi", "Suriye'nin Türkiye Sınırında Sınır Gücü Oluşturma Krizi", "PYD'ye 5 bin TIR Silah Verme Krizi", "Kudüs'ün Başkent İlan Edilmesi Krizi", "Hakan Atilla Krizi", "FETÖ Elebaşısını İade Etmeme Krizi", "Halkbank Krizi", "Brunson Krizi" ve son olarak da çelik ve alüminyumdan alınan gümrük vergilerinin artırılması krizidir.