Trump-Erdoğan görüşmesi, öncesi ve sonrasıyla alınması gereken derslerle doludur.
Her şeyden önce ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler, duygusal yanlarıyla değil akılcı ve gerçekçi taraflarıyla değerlendirilmelidir.
ABD'nin Türkiye ile ilişkilere yüklediği anlamla Türkiye'nin ABD ile ilişkilere yüklediği anlam aynı değildir.
Bu bakımdan ABD-Türkiye ilişkileri konusu "nokta koyma" mesabesindeki ilişkiler değildir.
Türkiye yönünden güvenliği "bir gece ansızın gelebiliriz!" metaforuyla anlatılanlarla "başının çaresine bakması" stratejisi arasında saklıdır.
Türkiye güvenliğini ABD'ye ve diğer güçlere rağmen korumak konumundadır.
Kriz yönetiminde şerbetli iki ülke!
ABD ve Türkiye elli yıllık müttefik olarak kriz yönetimi konusunda şerbetliler.
ABD ile Türkiye arasında yaşanan Johnson mektubu, Türkiye'ye ABD'nin uyguladığı silah ambargosu, Afyon ekimiyle ilgili kriz, 1 Mart tezkeresinin yarattığı kriz, Süleymaniye'de yaşanan çuval vakası bütün bunlar bir biçimde aşılmıştır.
Türkiye ve ABD süreç içinde karşılaştıkları krizleri aşarak müttefikliklerini devam ettirmişlerdir.
Gerçekçi olunursa iki ülke arasındaki ilişkilere "nokta koymak" sanıldığının da ötesinde her iki taraf için de zordur.
Elli yılda kurulan bu ilişkileri yıkmak sanıldığı kadar kolay değildir.
ABD her zaman Türkiye'yi kendi aleyhine olacak şekilde kullanmaya kalkmıştır. Türkiye artık bu oyunlara gelmemelidir.
Erdoğan'ın hareket alanını daraltan strateji!
Erdoğan ile Trump'ın görüşmesine kısa bir süre kala üç önemli gelişme yaşandı.
Birincisi; Trump, PYD'ye ağır silahların verilmesine yönelik yasayı görüşmenin hemen öncesinde imzalayarak, konuyu kendi yönünden pazarlığa kapatmıştır.
Trump, Erdoğan'ı beklemeden emri vaki yapmıştır.