İsrail, bir dünya sorunu olduğu kadar aynı zamanda bir din sorunudur. En azından Yahudiler bunu böyle algılamaktadır. Bilindiği gibi Yahudiler, kutsal kitaplarını (Tevrat) eksen alan bir siyaset sonrası iki bin yıl sonra bugün bulunduğu toprakları vatan yapmışlardır. Her ne kadar Şimon Peres "Tevrat, bir tapu kadastro kitabı değildir" diyor ise de Netanyahu "Yahudi halkı Kudüs'ü 3 bin yıl önce inşa ediyordu, bugün de inşa ediyor. Kudüs, bizim başkentimiz" demektedir.
On emir!
İsrailliler bugün de "put yapmayacaksın", "öldürmeyeceksin", "çalmayacaksın", "yalancılık yapmayacaksın", "komşunun malına tamah etmeyeceksin" gibi ilkeleri Tanrı'nın "on emri" arasında sayıyorlarsa da uygulamada bu emirlerin hiçbir etkisi görülmemektedir. Yardım götüren gemiye ya da Gazze'deki Filistinlilere saldıran İsrailli askerlerin davranışını on emirle taban tabana zıt başka bir emrin belirlediğine kuşku yoktur. Yaşlı ya da çocuk bir Filistinli'yi acımasız ve nedensiz bir biçimde kurşunlayan bir zihniyetin on emirle yani dini ilkelerle değil Netanyahu'nun yani siyasetin emriyle davrandığına kuşku yoktur.
Netanyahu, Liberman, Trump gibilerin davranışlarını tayin eden de yalnızca siyaset değildir; onu da etkileyen dini ve ahlâki hükümler vardır. Yahudilerin Filistinlilere karşı olan davranışlarını Tevrat'ın on emrinin değil diğer başka emirlerin tayin ettiğini görmek gerekir. Bu emirleri ve onların alt yapısını üreten iklimi doğru anlamaya ihtiyaç vardır.
Son emirler!
İsrail asker ve siyasetçilerinin davranışlarını "on emrin" değil bugünkü Kabala'dan mülhem "Tevrat"taki bazı hükümlerin etkilediği söylenebilir. Zira bugün Tevrat'ta bulunan ve insan olan herkesin kanını donduran adeta siyasetçilerin son emirleri olarak nitelenebilecek hükümlerden bazıları şunlardır: