Geleceği yönetmeye kendisini adamışların ilk yapacağı şey kendisiyle olan kavgayı kazanmaktır. Kişinin rakibine değil, kendi egosuna ya da nefsine yenilmesi trajedilerin en büyüğüdür. İktidarların tarihi bunun hazin örnekleriyle doludur.
Kendisinden başkasına hayat hakkı tanımayan bir kişilikti Sadrazam Deli Abdullah Paşa, şöyle demişti: "iktidar yalnız bir kişiyi alabilen bir minare ucuna benzer; benim gibi oraya çıkmış biri her geleni aşağıya atmak pahasına da olsa kimseyi yanına çıkartmamalıdır. Demek ki peşinden minareye çıkmaya çalışanlara karşı insafsız olacaksın."
Sonuçta kendi başını kendi hırsı yüzünden kaybetti.
Gücü denetle!
Eric Hoffer, iktidarın yıkıcı etkisine karşı şunları önerir; "Bireysel özgürlüğü güçlendirmek için kullanılan her aracın, gücün mutlaklığını ortadan kaldırmayı temel amaç edinmesi gerekir. Gücün mutlaklığına zarar vermenin yolu, bireyin güçlenerek güç sahiplerinin karşısına çıkmasını sağlamak değil, gücü yaygınlaştırıp çeşitlendirerek hergüç birimini veya kategorisini diğerleriyle karşı karşıya getirmektir. Güç tek elde olduğunda, yenilgiye uğramış birey, ne kadar güçlü ve maharetli olursa olsun, kendine sığınak ve dayanak temin edemez."
Kuvvetlerin ayrılığı ile başarılmaya çalışılan da budur. Toplum, geçici bir süre kendisini yönetmek amacıyla hükmetme yetkisi verdiği iktidara karşı, kuvvetlerin ayrılığı sayesinde kendisini güvende hisseder.