Atatürk’ün öldüğü 10 Kasım
1938 tarihinde Avrupa ülkelerini kimlerin yönettiğini bir
anımsayalım: Hitler (Almanya),
Mussolini (İtalya), Salazar
(Portekiz), General Franko (İspanya),
Stalin (S.S.C.B), Amiral Horty
(Macaristan). Komünist Stalin dışındakilerin tamamı faşist
diktatördü.
Dönemin Avrupasında, Fransa ve İngiltere
dışında, Türkiye’den daha özgürlükçü anlayışla yönetilen bir başka
ülke yoktur. Örneğin, Romanya’da 1920’lerde başlayan faşist Demir
Muhafızlar hareketi 30’ların sonunda Antonescu diktatörlüğünü
hazırlayacaktır.
Günümüzde bütün ayrılıkçı ve bölücülerin
koruyucusu olan İsveç’te 1930’larda halk ve yönetim Nazi
yandaşıydı. Nitekim, İsveç bu Nazi sevgisi yüzünden, İkinci Dünya
Savaşı’nda Alman ordularının Norveç’i istila etmesi için
sınırlarını açmış ve istilaya yardımcı olmuştur.
***
10 Kasım 1938’den sonra kurtarıcı olarak
ortaya çıkan Mao, Nâsır, Peron gibi diktatörler,
Çin, Mısır ve Arjantin halklarına kan kusturdular. Bütün Asya,
Güney ve Orta Amerika, Ortadoğu günümüze kadar diktatörler
tarafından yönetildi.
2000’lerin dünya jandarması ABD’nin 30’lardaki
yönetim tarzı başkanlık demokrasisidir, ama bu demokraside
siyahların taa 1980’lere kadar neredeyse yaşama hakkı
bulunmamaktadır.
***
19 Mayıs 1919 ile 10 Kasım 1938 tarihleri arasında önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, daha sonra Cumhuriyet’in yazgısının yönlendiricisi olan Atatürk bu diktatörlerin hiçbirine benzemez. Çünkü o padişah ve halife olmak olanağı varken, demokrasiye giden yolda yürümeyi seçmiştir. Hiç kimse, entelektüel ukalalığını sığınarak, ona “Aydınlanmış Diktatör” de diyemez. Çünkü o, 1924 Anayasası hazırlanırken Cumhurbaşkanı’na veto ve Meclis’i fesih yetkisi verilmesine (ulusal egemenliği örselediği için) karşı çıkan Mahmut Esat Bozkurt ile Şükrü Saracoğlu’nun gerekçelerini haklı bulan bir demokrattır. Sonuçta, Cumhurbaşkanı’na bu yetki verilmedi. Şimdi, Erdoğan’ın böyle bir yetkisi var.
***