Bir olaya “doğru” bakmayı
beceremeyen aydınlar, yazarlar, akademisyenler oluyor. Olay şu:
Ülkemizin tanınmış piyano virtiozu ve bestecisinin(1) annesi ölmüş;
Cumhurbaşkanımız ona başsağlığı dilemiş; besteci bu ilgiye teşekkür
edip Cumhurbaşkanımızı konserine davet etmiş; Cumhurbaşkanı da
daveti kabul edip konsere gitmiş. Çok iyi etmişler, adab-ı
muaşerete (görgü ve nezaket kuralına) uygun
davranmışlar.
Benim açımdan bu davranışta ne sevinilecek ne
de yerinilecek bir şey var. Ancak bu olaydan sonra muhalefete
“illet” ve “zillet” türünden yakıştırmaların
adab-ı muaşerete uymadığının kabul edildiğini ve uygulandığını
görürsek seviniriz; işte bu bizi ilgilendirir. Daha başka şeyler de
ilgilendirir. Liste uzun!
***
Olay, AKP Genel Başkanı vatandaş Erdoğan ile sanatçı vatandaş Fazıl Say’la barışmaları olarak kabul edilebilir. Bir Cumhurbaşkanı ülkesinin vatandaşına küsemez; bir vatandaş da ona küsemez. Olay ve ilişki bu kadar kesin ve açık. Buna karşın, olayın akışından, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı kimliğinin öne çıkarılması, iki taraf için olduğu kadar halkımız açısından da çok yanlış. Bu olay bireysel ve kişisel. Temsili bir nitelik yüklemek doğru olmaz.
***
Olay hiç de karmaşık değil. Çünkü: Erdoğan’ı iki sıfatından da soyutlamak olanaksız ve Fazıl Say Türkiye’de kendisinden başka kimseyi temsil etmemekte. Kendisi bir Cumhuriyetçi, demokrat, barış savunucusu ama bunların özel ve yetkili bir temsilcisi değil. Bu nedenle, Fazıl Say’ı ihanetle suçlamak kabul edilemez. İki insan arasındaki adab-ı muaşeret ilişkisinin siyasal plana taşınması çok yanlış. Bu ilişki ülkede herhangi bir “uzlaşma”ya yol açmaz, “kutuplaşma”yı ortadan kaldırmaz.
***