AKP’nin ve Genel Başkanı
R.T. Erdoğan’ın iktidara
geldikleri ilk günden bu yana, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı seçiminin iptaline kadar geçen sürede yaptıkları beni
hiç şaşırtmadı. 1997 yılında bir gün Attila
İlhan’la The Marmara’nın kahvesinde sohbet ediyorduk.
Sohbetimizin bir yerinde, “Gel seninle bir saptama
yapalım, dedi. Düzen partilerinin amacı iktidara gelmek ve
hükümet olmaktır. Ama İslamcı partiler rejimi
değiştirmek için iktidara gelmek isterler. Erbakan’ın
amacı da rejimi değiştirmek.”
Ben de Attila İlhan gibi düşünüyordum. Konu üzerinde epeyce
düşündükten sonra, “İşgal Edilmiş
Topraklar”(1) başlıklı uzun bir yazı
yazıp Varlık dergisinde (Ağustos 1997) yayımladım. Adı geçen
yazının günümüze de yansıyan bir bölümümü 32 yıl sonra ilginize
sunuyorum:
***
(Refah Partisi’nin Cumhuriyet Türkiyesi’ni “işgal edilmiş (edilecek, edilmesi gereken) toprak”(2) statüsünde gördüğü, gün geçtikçe daha çok anlaşılıyor. Büyük-küçük Refah yöneticileri, bir sınır ötesi akından ya da sonu belli olmayan bir ayaklanmadan sonra, ele geçirdikleri bir kasabada zengin evlerini talan eden yağmacılara da benziyorlar. Kendi aralarında, yandaşlarıyla birlikte kutladıkları “fetih” törenleri de simgesel bir anlam taşıyor: örneğin, İstanbul bu parti için Bizans’tan 1453 yılında alınan bir kent değil yalnızca. Bundan da öte zapt edilmesi, işgal ve talan edilmesi gereken bir Cumhuriyet toprağı. Bu nedenle, iktidarda kaldıkları süre içinde devleti talan ettiler.)
***
(5 Temmuz 1997 tarihli Cumhuriyet gazetesi manşetten veriyor: “Sabotaj gibi kadrolaşma: Refahyol, Kırıkkale MKE’deki uzmanların yerine tüpçü, turizmci, öğretmen ve teknisyen atadı.” Gazete “Refahyol” diyor ama sanırım atamaları yapan koalisyonun Refah kanadı. Çünkü atamaları yapan Doğru Yol olsaydı, boşalttığı kadrolara atayacak uzman nitelikli kendi yandaşlarını bulabilirdi. Bu atamalardan en çarpıcı olanlardan biri şu: Makine Kimya Endüstrisi’nde genel müdür yardımcısı görevini yürüten patlayıcı madde uzmanı Mehmet Çelik’in yerine mesleği öğretmenlik olan biri atanmış. Tanım ve sorumlulukları gereği, bir uzman tarafından yürütülmesi gereken bir göreve “sokaktan geçen biri”nin diyebileceğimiz türden bir yandaşın atanması iki gerçeği ortaya çıkartıyor: ya bu atamayı yapanlar zengin evini basan talancının anlayışına sahip insanlar ya da o göreve atanmaya uygun insanlar yok yandaşları arasında.)
***