“Sartre ve biz” türünden
deyişler mukayese düşüncesi içerir. Kuşkusuz Sartre’ın yazarlığı
ile Türk (“Türkiyeli” değil) yazarlarını mukayese edecek
değilim, ama bu yazının içinde bir tür mukayese de var.
Jean-Paul Sartre (21.6.1905-15.4.1980) ve
Albert Camus (7.11.1913-4.1.1960) 50’li ve 60’lı
yıllarda bizim kuşağın en çok ilgilendiği iki yazardı. “Ne
yazmalı”, “Nasıl yazmalı”, “Kim için yazmalı”,
“Yazarın sorumluluğu” gibi sorunların yanıtlarını ikisinde
arıyorduk. 1980’li yıllarda ortaya çıkardığım gibi
(*), Sartre’ın bazı yazıları sünnet edilerek
tercüme edilmişti. Bir başka terslik ise “engagé”
sıfatının başlangıçta “güdümlü,
güdümlenmiş” olarak çevirilmesi ve sözlüklere bu
anlamda girmiş olmasıydı. Oysa yazar güdülmüyordu; kendi savının,
davasının peşinden gidiyordu.
***
Bugün derdim başka: 18-19 yaşımda kendime
örnek aldığım Sartre’ı 83 yaşımda hâlâ okuyorum. Geçenlerde
“Yetmiş Yaşında Otoportre”yi
(**) bir kez daha okurken aklıma bu yazıyı yazmak
geldi. Daha önce aklıma gelmemişti. Yakın çevresine bulunan
Michel Contat’nın yaptığı söyleşiyi, Le
Nouvel Observateur dergisinin 23 Haziran, 30 Haziran ve 7
Temmuz 1975 sayılarında yayımlandığında okumuştum.
Michel Contat, “Yetmiş yaşına
girdiniz, sağlığınız nasıl?” diye soruyor.
Sartre, “İyi olduğumu söylemek güç ama kötüye
gittiğini de söyleyemem” diye başlıyor. Sonra, yürüme
zorluğundan söz ediyor. On yıl önce de sağ ayağını sürürdü.
Görürdüm. Sonra hipotansiyona giden bir hipertansiyonu var. İlaçla
idare ediyor. Asıl sorun gözleri. Sağ gözü üç yaşından beri
görmüyordu ama şimdi sol gözü de hemen hemen kör. Gerisinde bir
kanama var. Şekilleri şöyle biraz farkediyor ama artık okuyamıyor
ve yazamıyor. Sadece konuşabiliyor ama konuşmakla yazmak aynı
şeyler değil. Bazen halüsinasyona kapıldığı da
oluyormuş.
Sartre böyle beş yıl daha yaşadı. 15 Nisan 1980
günü öldüğünde Paris’teydim. O günü anlattığım bir yazım vardır.
Bir gazete, Sartre’ın ölümüyle 1960’ta ölen Camus’nün yeniden
öldüğünü yazmıştı.
***
Gelelim karşılaştırmaya: 83 yaşımdayım. Sartre’dan 13 yıl daha fazla yaşamışım. Önemli bir sağlık sorunum yok sayılır. Kırk beş yıllık bel fıtığı arada bir ziyaretime geliyor. B tipi şekerim denetim altında. Abur cubur yemiyorum; her sabah tartılıp kilomu kontrol altında tutuyorum; zorunluluklar dışında sadece pazar günleri içki içiyorum. İçki de pipo ve sigara gibi Ülker’in gözetimi altında.
***