Özgür kişiliğin ve sınıf bilincinin en büyük
üç düşmanı vardır: Fanatik etnik kimlik, fanatik dinsel inanç ve
kişiye tapma!
30 Mart 2019 tarihli Hürriyet gazetesinin
birinci sayfasında R.T.Erdoğan’ın sözleri: “82
milyonun cumhurbaşkanıyım: Biz sadece şahsımıza
oy verenlerin değil, 82 milyonun cumhurbaşkanıyız.
Türk’ü, Kürt’ü, Lazı, Çerkesi, Gürcüsü, Abazası,
Romanı, Arnavut’u... cumhurbaşkanıyız...”
Türk ulusunu oluşturanlar sadece bunlar değil:
Araplar, Pomaklar, Azeriler, Türkmenler, Uygurlar, Kırımlılar,
mübadiller de var. 1923’ten bu yana bu etnik unsurların tamamına
Türk Milleti deniliyor. Türk Milleti inanç olarak tarikatlarıyla
birlikte Sünni ve Alevi Müslümanlardan; Katolik, Ortodoks,
Protestan Hıristiyanlardan, Musevilerden, Nusayrilerden ve
ateistlerden oluşuyor. Bunların adını ancak sosyologlar ve
istatistikçiler sayarak anabilir. Bu ad ve nitelikleri sayan
siyasetçilere ayrımcı ve ırkçı denir.
Yukarıdaki adları saymak ayrımcılıktır. Ama bu
ayrımcılığa karşı çıkanlar arasında sağ/sol ayrımını da sayanlar
görülür. Sağ/sol ayrımı yapmak ayrımcılık değildir. Bu ayrımı
yapmak düşünce özgürlüğüne saygının ifadesidir.
***
2 Nisan 2019 tarihli Sözcü gazetesinde
“Şekerin ‘acı’sı unutulmadı” başlıklı tuhaf bir
haber var: “Şeker fabrikası satılan 14 belediyeden
11’inde AKP ya da Cumhur İttifakı’nın adayı kazandı.
Kırşehir, Burdur ve Babaeski’de ise oylar CHP’li
adaylara gitti.”
Bu ne biçim haber? Satılan şeker fabrikalarının
acısı unutulmadıysa 14 fabrikanın bulunduğu yerlerin 11’inde, bu
fabrikaları satan AKP nasıl kazanıyor?
Stratejik Tank Palet Fabrikası’nın Katar
Emirliği’ne satılması yüzünden Arifiyelilerle birlikte bütün
Türkiye ağlamıştı. Görünüşe göre Arifiye’de AKP’ye bir tek oy
çıkmayacaktı. Ama tepkiler sandığa yansımamış. Bu insanlar manyak
mı, ruh hastası mı, mazoşist mi ki katilleri lehinde oy
kullandılar. Yoksa karşı konulmaz bir tehdit karşısında mı
kalmışlardı?
Şurası kesin ki AKP lehinde oy kullanan ve
mağdur olması gereken bu insanlar, kesinlikle işçi sınıfı
bilincinden yoksunlar ve üstüne üstlük şeyhin emrinin dışına
çıkamayan bir tarikat mensubu zavallı insanlar. Bunlar tahmin! En
kısa zamanda yapılması gereken: Akademinin, basının ve CHP’nin bu
yerleşim yerlerinde mutlaka bilimsel araştırmalar yaptırmaları.
Araştırmanın sonuçları hâlâ AKP’ye oy vermekte olan seçmenin
zihinsel yapısını ve ruh halini anlamakta yardımcı
olabilir.
***
12-18 yaşlarım arasında, şimdi yerinde
yeller esen Çukurova Sanayi İşletmeleri Mersin İplik Fabrikası’nda
her yıl yazları 4 ay sigortalı işçilik yaptım. İhtiyarlık sigortası
numaram 418665’tir. Ödenen sigorta primleri sayesinde TRT’den
emekli olabildim. Babam Ahmet İnce, Türkiye’nin
ilk TEKSİF sendikacılarından. Ona sendikada kâtiplik yaptım.
Diyeceğim şu ki, okuduğum Marksist külliyatı bir yana bırakın, bir
işçi olduğum için “işçi sınıfı bilinci”ni çok iyi
bilirim ve bundan gurur duyarım.
Türkiye’de AKP’ye oy veren emekçilere asla
“işçi” denemez. Bunlara yozlaşmış, sapıtmış lümpen denir.
Davranışlarının arkasında, kaynağında, mutlaka bir ortak akla
teslimiyet, tarikat mensubiyeti, avanta tutsaklığı ve zorunluluğu
vardır.
Bu kitle önümüzdeki yıllarda AKP düzeninin
dişlileri arasında iyice ezilip onursuzlaşacaktır. Bu kadere asla
izin verilmemeli ve hastalıklarının nedeni mutlaka
keşfedilmelidir.
Yazımın ilk cümlesini tekrarlıyorum: Özgür
kişiliğin ve sınıf bilincinin en büyük üç düşmanı vardır: Fanatik
etnik kimlik, fanatik dinsel inanç ve kişi tapıncı!
***