İslam toplumlarının marazlarını anlamak için kuruluş dönemi tarihine bakmamız gerekir. Ama yandaş olarak değil, çağdaş bir siyasal tarihçi, ekonomi tarihçisi yöntemiyle. Yazının adındaki “asabiyet”, asabilik, sinirlilik hali anlamına gelmez. Ama İslamı ve toplumlarını çürüten asabiyet virüsünü işaret eder.
***
Asabiyet: Bir kimsenin baba tarafından akrabaları, soy yakınlığı. Akraba, soy, kabile, kavim, din bağlamında yan tutmak. Alafranga tanımıyla “nepotizm”. Bu anlayışa göre, ister namuslu olsun ister namussuz, ister hırsız, ister zalim, ister mazlum, kandaşın olan kişinin yardımına koşacaksın! İslamcılar, “Cahiliye dönemi özelliklerinden olan asabiyet anlayışı Peygamberimiz ve ilk iki halife döneminde toplumdaki etkisini kaybetti” derler. Ama asabiyetin cahiliye ve ilmiye dönemi yoktur. Hesabı bu dünyada verilmesi gereken büyük bir suçtur!.
***
Tersi yazılıp söylenir ama yolsuzluklar 3. halife Hz. Osman’dan önce başlamıştır. “Daha Hz. Muhammet döneminde zekât memurları rüşvet almaktadır. Hz. Ebubekir ve Hz.Ömer döneminde de asabiyet ve zekât yolsuzlukları olur (…) Cennete gideceği sağlığında ilan edilmiş Hz. Osman’ın, toplanan zekâtı yakınlarını zengin etmek için kullandığı gerekçesiyle, Müslüman Mekke halkı tarafından, sarayı basılarak öldürülmesi ve layık değil düşüncesiyle cesedinin Müslüman mezarlığına bile sokulmayıp Musevi mezarlığını atılması, oldukça çarpıcı bir örnektir.” (Erdoğan Aydın, İslamiyetin Ekonomi Politiği, Kırmızı Yayınları, 2008. S.145-146)
***