Malum, bu seneki Alternatif Nobel ödülünü Cumhuriyet gazetesi
aldı. Daha doğrusu, ödülü Rus insan hakları
savunucusu Svetlana Ganuşkina, Mısırlı kadın
hakları aktivisti Mozn Hassan ve
Suriyeli sivil savunma örgütü Beyaz Kasklılar’la
paylaştı.
Bu saygın ve önemli uluslararası ödülü Cumhuriyet
adına Zeynep Oral ve Işıl
Özgentürk aldı. Ben de ödül kapsamında düzenlenen
toplantılara katıldım. Söz aldığımda ilk cümlem hep aynıydı.
“Buradayım çünkü aslında burada olması gereken gazete
yöneticileri ve yazarları ya hapiste ya da
yurtdışına çıkmaları yasak.”
Ödülü kazananlardan Mozn Hassan’ın yurtdışına çıkmasına
ise Sisi iktidarı izin vermemiş. O
sebeple aramızda yoktu.
Toplantılar sebebiyle hem Rusya’daki hem de Suriye’deki son durumu
ayrıntılı bir şekilde öğrenme fırsatı buldum. Özellikle Rusya ile
Türkiye’deki yargı ve medyadaki uygulamaların ne kadar benzer
olduğunu görmek iki ülke için de üzücü. Biz oradayken Halep’teki
bombardımanların yoğunlaşması ve sivil halkın ölümü üzerine
Suriyeli katılımcıların ne denli güçlü bir acı çektiklerine
maalesef ilk elden tanık oldum. “Kimseye savaşta taraf tutun
demiyoruz, sadece sivillerin bombalanmasınıengellemek için tek
ses olunmasını talep ediyoruz” diyorlar.
Görüştüğümüz siyasetçiler ya da sivil toplum örgütlerinin
temsilcileri, insan haklarının ve demokrasinin geliştirilmesi için
nasıl bir katkıları olabileceğini sorguluyor.
Her zaman demokrasi mücadelesinin sorumluluğunun en başta o
memlekette yaşayanlara düştüğünü düşündüm. O fikrimi tekrar ettim.
Batı’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra üzerinde uzlaştığı temel
ilkeleri Türkiye özelinde de savunması gerektiğini, Avrupa
Parlamentosu’nun aldığı ilişkileri dondurma kararının Türkiye’de
insan hakları mücadelesi yapanlara fayda değil, ancak zarar
getireceğini söyledim.
Tüm bunlar olurken, mesela Alternatif Nobel ödülünü alanları
ağırlayan Almanya Cumhurbaşkanı’yla fotoğraf çekilirken insanın
içini endişe kaplıyor. Acaba Cumhuriyet, bu uluslararası saygınlığa
sahip ödülü aldığı için yabancı devletlerle işbirliği içinde
olmakla suçlanır mı? Bu üst aklın bir oyunu gibi yansıtılır mı?
Hatta iddianameye girer mi?
Normal şartlarda son derece saçma olacak bu endişe maalesef günümüz
şartlarında çok da yersiz değil.
Rus hükümetinin de, Esad rejiminin de
ödülün diğer sahiplerini bu şekilde suçlama ihtimalinin şaşırtıcı
olmayacağı ortada. Sisi’nin Mısır’ı ise belli ki çoktan öyle
düşündüğü için Mozn Hassan’ın yurtdışına çıkışını
yasaklamış.
Bir zamanlar AB’ye aday olan ve geleceği parlak gözüken bir ülkenin
kendini bulduğu yer pek iç açıcı değil.
İnsan bir ödül etkinliğinde hüzünlenir mi? Hüzünlenir çünkü “tüm
baskılara” rağmen gerçekleştirilen bağımsız yayıncılık sebebiyle
ödül alındıysa yaşadığınız memlekette işler yolunda değil demektir.
İkinci olarak da ödülü asıl alması gerekenler asılsız iddialarla
günlerdir tutukluysa yaşadığınız memlekette işler hiç ama hiç
yolunda değil demektir.