İktidar çevreleri birkaç senedir dağıttıkları Necip
Fazıl ödülleri vesilesiyle “üstadı” anıp kıvanç duydular.
Siyasi ve ekonomik iktidarlarını, kültürel iktidarla perçinlemek
için umutlandılar.
Malum, Necip Fazıl bugün memleketimizi yönetenlerin başöğretmeni.
Nabi Avcı’nın belirttiği üzere
bugün “Türkiye’yi yöneten kadrolar gözden geçirildiğinde başta
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere her
biri Necip Fazıl’ın çeşmesinden su içmiştir.”
Bugün Milli Eğitim’de yaşanan derin kriz, bir parantez olarak
değerlendirdikleri Cumhuriyet dönemini, memleketin kurucu
değerlerini ortadan kaldırıp kurumların içini boşaltarak silme
arzusuna dayanmakta. Bakın bunu Sayın Avcı ne güzel ifade
etmiş:
“İnşallah 10 yıldır özellikle sosyal bilimler liselerimizde, imam
hatip liselerimizde üstadın beklediği, özlediği gençliğin mayasının
tutmakta olduğunu ama bunun da kâfi olmadığını, bütün eğitim
sistemimizin üstadın özlediği Türkiye’ye yakışan gençleri
yetiştirmeye vâkıf olması gerektiğini bilerek çalıştığımızı
bilmenizi isterim.”
Tüm gerginliğiyle hissedilen toplumsal kutuplaşmanın temelinde de
Sayın Erdoğan’ın birçok defa dile getirdiği üzere, Necip Fazıl’ın
rehberliğinde “dininin ve kininin davacısı bir gençlik” yetiştirme
amacı yatıyor.
Hangi kinin davacısı? Elbette Necip Fazıl’ın kin duyduklarının.
Yani üstadın “Allah’ın, Kuran’ında ‘belhüm adal-hayvandan aşağı’
dediği cüce taklitçiler” diye betimlediği Cumhuriyetin
kurucuları.
Lafı uzatmayalım. O kin, Atatürk’e ve Cumhuriyete
yönelik bir kindir.
Necip Fazıl sadece bir şair değildir. Memleketi idare edenler
açısından en önemli özelliği bir siyaset teorisyeni olmasıdır.
Teorisi öncelikle “İdeolocya Örgüsü” eserinde...