AKP’nin meşhur metal yorgunluğunun sadece bir iki belediye
başkanının görevden alınmasıyla giderilemeyecek kadar yoğun olduğu
anlaşılıyor. 2002’den bu yana memleketi yöneten parti, baştan aşağı
yorgun ve bitik. İstanbul ve Ankara belediyeleri adını kimsenin
bilmediği iki atanmış memur tarafından yönetiliyor. Ekonomi çökmüş,
Cumhurbaşkanı sağduyulu açıklamalar yapan bakanı kamuoyunun önünde
azarlıyor. AKP, azarlayıp bağırmak haricinde bir cephanesi
kalmamış, gelecek vaat etmeyen, ülkenin yakında geride bırakacağı
bir geçmişinin temsilcisidir artık. Hemen bu haziranda olmasa da
sonu bellidir ve mukadderdir.
CHP’nin akıllı ama çok da sürpriz olmayan hamlesiyle İYİ Parti’nin
seçime girmeyi ve Cumhurbaşkanlığı’na aday göstermeyi
garantilemesinin iktidar çevresinde yarattığı panik hali normal
midir? Akşener’i küçümsemek ve görmezden gelmek
yerine acemi gibi endişesini gizleyememek de metal yorgunluğunun
bir habercisi değil mi?
İktidar blokunun İYİ Parti’yi seçime sokmama ya da en azından
Akşener’in aday olmasını engellemek gibi bir planı olduğu açığa
çıkmadı mı? Bu kadar az zamanda, usul kuralları hâlâ tespit
edilememiş şekilde, 100 bin imzanın toplanmasının neredeyse
imkânsız olduğu da ortada değil miydi?
Koca bir AKP-MHP ittifakının bütün hesaplarını bir partinin seçime
girmemesi ya da aday gösterememesi üzerine kurması bir hayli
acıklı. Daha ilginci bu zavallı hali gizleyemeyecek kadar
sarsılmaları.
Şimdi karşımızda bir hayli tuhaf bir durum var. Muhalefetin aday ya
da adayları ne söyleyecek? Ana temaları parlamenter rejime dönüş mü
yoksa icracı başkanlık mı olacak. Şayet ilkiyse bunun için
Meclis’te anayasayı değiştirecek bir güce de erişmeleri gerekiyor.
Başkan seçilen siyasetçinin elindeki gücü bırakması da çok gerçekçi
değil. Fransa örneği belli. Yıllarca başkanlığa karşı çıkan
Mitterand