Devlet Bahçeli, kimseyi şaşırtmayan hamlesini
yaptı ve başkanlık seçiminde Recep Tayyip
Erdoğan’a destek vereceğini ilan etti. Bununla da
yetinmedi, 2024 senesine kadar sayın Erdoğan ne yaparsa hepsine
onay vereceğini de açıkladı. Böylelikle erimekte olan partisini AKP
gemisine yedekledi.
Cumhurbaşkanı, bir önceki cumhurbaşkanı Abdullah
Gül ve çevresini kaybederken, Bahçeli ve çevresini
kazandı. Aslında referandumdaki kamplaşma değişmiş değil.
Bütün otoriter rejimler, milletin gerçek temsilcilerinin kendileri
olduğunu ileri sürer. Bu anlayış, kendilerine oy vermeyen kesimleri
milletten dışlamaya, gayrı milli saymaya kadar gider. AKP’nin ve
özellikle Sayın Erdoğan’ın giderek sertleşen ifadeleri de toplumu
bölerek yönetme taktiğinin devam edeceğini göstermekte.
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünkü şu
açıklamaları, bu kamplaşma taktiğinin en belirgin yanlarına işaret
etti:
“Bugün Tayyip Erdoğan ve AK Parti’ye yönelik saldırıların hedefi
biz değil Türkiye’dir. Tabii, Türkiye’yi de sadece Türkiye olarak
görmek yanlıştır. Türkiye demek Avrupa’nın ortalarından Afrika’nın
derinliklerine kadar koskoca bir coğrafyada yaşayan yüzlerce milyon
kardeşimizin göğsünde çarpan kalbi, tüm umutları demektir.”
Buna göre Erdoğan ve AKP, Türkiye demek. Hatta Türkiye de değil
bütün İslam dünyası demek. Haliyle kendisine ve partisine yapılan
her türlü muhalefet de Türkiye ve İslam âlemine karşı bir saldırı
olarak değerlendirilecek.
Kendini bütün bir devletin ve dünyanın Müslüman nüfusunun yerine
koymak, kabul edilmelidir ki çok sağlıklı bir yaklaşım değildir.
Böyle bir ruh halinin memleketin geleceği açısından ne de...