Dün, Hürriyet gazetesinde
Sedat Ergin, Gülen cemaati
hakkındaki 2004 tarihli MGK kararının neden uygulanmadığını anlatan
bir yazı yayımladı. Çok tartışılmış bu konu hakkında derli toplu
bir değerlendirme okumak isteyenlere tavsiye ederim.
2004 MGK Kararı meselesi tartışılmasına
tartışıldı ancak işin hukuki ve siyasi sorumluluğundan
bahsedebileceğimiz hukuki ve siyasi bir ortamda değiliz. Hukuk
devletinin yok edildiği ve siyasetin tek kişiye bağlandığı bir
dönemde şaşırtıcı değil.
Ne olmuştu 2004’te? MGK, hükümete Gülen
cemaatine karşı tedbir alması tavsiyesinde bulunmuştu. MİT ve TSK
ayrıntılı raporlarla Gülen cemaatinin yurtiçi ve yurtdışı
faaliyetlerinin tehlikelerini de anlatmıştı. Ancak MGK’nin hükümet
kanadı kararın altına imza atmasına rağmen, karar Bakanlar
Kurulu’nun önüne dahi gelmemişti.
Zamanının Başbakanlık müsteşarı
Ömer Dinçer, Gülen cemaati
hakkında icra planı hazırlanmasını tavsiye eden MGK kararının nasıl
sumen altı edildiğini şöyle izah ediyor:
“Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiye
kararı Başbakanlığa bildirildikten sonrakonuyu
Başbakanımıza açtım. Gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya
karar verdik. Bu karar metni Bakanlar Kurulu’nda
imzaya açılmadı. Hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
Konudan MGK toplantısına katılan bakanlar dışında kimsenin
haberi olmadı. Bütün toplumsal ve siyasi riski
hükümet adına Sayın Başbakanımız, hukuki riski ben
üstlenmiştim.”
Dinçer’in bahsettiği hukuki ve siyasi riski ve
bundan doğan sorumluluğu ne kendisi ne de kendisine kararın örtbas
edilmesini söyleyen Erdoğan üstlendi.
Sonra ne olmuş? Gülen cemaati, gayri resmi
koalisyon ortağıyken 2009’da devletin Kırmızı Kitapından
çıkartılmış.
Bu esnada özellikle Balyoz davası eliyle ve
müthiş bir iktidar desteğiyle ordudan tasfiyeler yapılmış. Tehdit
algısı değiştiği için 2010-2014 arasında TSK’den kimse ihraç
edilmemiş. Yani cemaat-iktidar davasıyla tasfiye edilen kadroların
yerine ihraç riski olmayan ve Kırmızı Kitap’ta artık tehdit olarak
anılmayan cemaatçiler geçmiş.