Birleşik Krallık, AB’den ayrılma kararıyla ciddi bir sarsıntı
geçiriyor. Ayrılma kampanyasını yürütenler, ayrılma sonucunun
çıkacağına inanmıyordu. Popülizmle, halktaki genel
memnuniyetsizliği sömürüp siyasi yıldızlarını parlatmak
amacındaydılar. AB’den çıkınca ne yapılacağına ilişkin bir
fikirleri yoktu. Nihayetinde AB’den çıkış kampanyasının iki
lideri Boris
Johnson ve Nigel
Farage bir anda ortadan kayboldu. Başbakan olması
beklenen Johnson, parti içi bir ayak oyununa kurban giderek
yarıştan çekildi. Yabancı düşmanı UKIP’in başkanı Nigel Farage ise
istifa etti. Sonbaharda başbakanlığı AB’de kalma taraftarı Theresa
May’in devralması bekleniyor. Büyük Britanya egemenliğini geri
kazanacak sloganlarıyla yürütülen kampanyanın İskoçya’nın
bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlanma ihtimali de işlerin ne
denli karıştığını gösteriyor.
Birleşik Krallık’ın klasik partileri bir altüst oluş yaşıyor.
ABD’de başkanlık seçimlerinde Donald
Trump da Cumhuriyetçi Parti’nin altını üstüne
getirdi.
Soğuk Savaş sonrası kurulan düzen çatırdamakta. Küresel finans
krizinin artçı şokları ve Arap Baharı’nın getirdiği kaos, düzenin
sonunun gelebileceğini gösteriyor.
Dünya doğum sancıları çekiyor. Rasyonelliği ve gelenekselliği ile
meşhur Birleşik Krallık demokrasisinin girdiği kriz, sancının ne
kadar keskin olduğunun işareti.
Bu sancılı ortam, sınırların değişmesi, sağda ve solda
radikalleşmenin artması, kimlik politikalarının kabileciliğe
dönüşmesi ve nihayetinde şimdilik IŞİD’de somutlaşmış bir nihilizme
yol açacağa benziyor.