Cumhuriyet’te Ahmet Şık imzasıyla
çıkan bir haberi geçen hafta bu köşede hatırlatmıştım. Haber,
IŞİD’in Niğde’de yaptığı bir saldırıya ilişkin görülen bir dava
dosyasındaki telefon görüşmelerinden bahsediyordu. Bu yasal dinleme
kayıtlarına göre Suriye’de savaşan Türkmenler kendilerine mühimmat
gelmediğini, askeri yardımın Ensar el Şeria örgütüne gittiğini
söylüyordu. Ensar el Şeria ise BM terör listesinde olan ve 2014’te
IŞİD’e katılan bir örgüt. O haberden bu yana yetkililerden bir
açıklama gelmedi. Davutoğlu’nun “Vallahi
de billahi de Türkmenlere gidiyordu”ve Tuğrul
Türkeş’in “Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu”
yeminlerine pek açıklama gözüyle bakamıyoruz.
Türkmenler, Schrödinger’in kedisi olmadığına
göre ikisinden biri yalan yere yemin etti. Artık Bakanlar
Kurulu’nda birbirlerinin gözlerine nasıl baktıklarını ileride
şahitler bugünlerin tarihi yazılırken anlatır.
Dün yine bir dava dosyasından hareketle, Kemal
Göktaş’ın haberi Cumhuriyet’te yer aldı. Göktaş’ın
haberine göre şu anda askeri savcılıkta olan bir dava dosyasındaki
dinleme kayıtları, IŞİD militanları ile bazı askerler arasında pek
şaibeli bazı görüşmeler olduğunu gösteriyor.
Uzun bir haber-analiz ise London Review of Books’ta yayımlandı.
Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh’ün
makalesinde Amerikan ordusunun uzun
süredirObama’nın Suriye politikasından rahatsızlık
duyduğu aktarılıyor. ABD Genelkurmayı’nın ve askeri
istihbaratının “ılımlı muhaliflere” inancının kalmadığını
ve onları desteklemenin neticede cihatçılara destek anlamına
geldiğini düşündüğü anlaşılıyor.