24 Haziran’daki seçim bir rejim değişikliği seçimi. Bir de
üzerine bir baskın seçim. Haliyle ortalığın karışması şaşırtıcı
değil. Daha yeni rejimin uyum kanunları ortada yok. Bağımsız aday
olmak için nasıl imza toplanacağı dahi belirsiz. Sürekli “devletin
bekasından” söz edenlerin “devlet ciddiyetinden” bu denli uzak
şekilde davranması bile, sandıkta yenilmelerini gerektirir.
İYİ Parti’nin Meclis’te grup kurmasından beri, oyun kurmaya alışmış
iktidar cephesi zorda kalmışa benziyor. Abdullah Gül’ün
Cumhurbaşkanlığı’na adaylığının ciddileşmesi de kargaşayı
artırdı.
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı açıklandığında, iki turlu seçimde
ilk tura ikinci tur muamelesi yapmanın iyi sonuç doğurmayacağını
yazmış ve umarım yanılırım diye eklemiştim. Maalesef
yanılmadım.
Bu defa da çatı adayının işe yaramayacağı fikrindeyim. İlk turda
seçmenin sandığa yönelmesini artırmanın yolu her partinin en güçlü
adayını çıkarması. 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde katılım oranı
yüzde 74’tü. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı, muhalif seçmeni oy
kullanmak için yeterince heyecanlandırmamıştı. Katılımın düşmesi,
sayın Erdoğan’ın seçilmesini kolaylaştıracaktır.
İki turlu seçim ülkemizde yeni. Bunu senelerdir uygulayan
ülkelerdeyse ilk turda birçok adayın seçime girdiğini, seçmenin
istediği kişiye oy verdiğini görüyoruz. İlk turda oy verilen aday
ikinci tura kalamamışsa, seçmen bu defa en az istemediğine oy
vermekte. 2002 senesinde, Le Pen ikinci tura kalınca, komünist
seçmen dahi sağcı aday Chirac’a oy vermişti. Ama ikinci turda,
ilkinde değil.
Bu sebeple, Abdullah Gül’ün çatı adayı olması, Gül’ün siyasi
kimliği ve geçmişi bir tarafa, iki turlu seçimin mantığı açısından
da anlamlı değil.
Siyasette her şey hızla değişir ancak şimdilik Meral Akşener’in
adaylıktan vazgeçmemesinin Abdullah Gül formülünün işlemesini
engelleyeceği gözlemlenmekte. Ancak, Gül’ün elbette çatı adayı
olarak değil, diğerleri gibi ilk turda aday olması mümkün. Ülkenin
gidi...