Dünyanın girdiği yeni dönem, Birleşik Krallık’ın AB’yi terk
etmeye karar vermesiyle önemli bir ivme kazandı. Referandum
sonucunun kimler tarafından coşkuyla karşılandığına bakmak, bu yeni
dönemi anlamak için yeterli. Fransa’nın, Hollanda’nın, İtalya’nın
yabancı düşmanı, aşırı sağ partilerinin liderleri daha referandum
sandıkları sıcakken tebrik mesajları yağdırdı. Bununla da kalmadı,
AB’den çıkmak için kendi ülkelerinde de referandum düzenlenmesi
çağrılarını tekrarladılar.
ABD, başkan
adayı Donald Trump da
coşkuya katılanlar arasında. Trump, referandumu “büyük bir olay”
olarak değerlendirdi ve insanların ülkelerini ele geçiren
tanımadıkları yabancılara öfkeli olduğunu söyledi. “Ülkelerini geri
aldılar” dedi ve ABD’de gerçekleşmekte olanın da aynı şey olduğunu
belirtti.
Popülist aşırı sağ bir zafer kazandı.
İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın AB’de kalmaktan yana oy kullanması ise
Birleşik Krallık’ın Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma
ihtimalinin bulunduğunu da gösteriyor. Özellikle İskoçya’nın yakın
zamanda az farkla bağımsızlığı reddettiği ve İskoçya
Başbakanı Nicola Sturgeon’ın dün bağımsızlık
referandumunun masada olduğunu söylemesi dikkate
alınırsa.
Ayrılık kararına Büyük Britanya ve dünya ekonomisinin verdiği ilk
olumsuz tepki de işin bedelini belki de ekonomik sıkıntılarının
faturasını AB elitlerine kesen Büyük Britanya seçmeninin
ödeyeceğine işaret ediyor.
Genç seçmenin AB’de kalmaktan yana oy kullanırken, ihtiyar seçmenin
birliği terk etmeyi seçmesiyse kuşaklar arasında dünyanın
geleceğine ilişkin ciddi bir çatışma olduğunu gösteriyor.