Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye’yi 13 sene
sonra tekrar gözetim sürecine dahil etmesi herhalde şaşırtıcı bir
karar değil. Keyfi ve otoriter bir yönetimin, hukuki ve siyasi
denetim mekanizmalarının neredeyse tamamen ortadan kalkmasının
başka bir sonucu olacağını düşünmek akıl kârı değil.
Zaten bir süredir ertelenen bir karardan bahsediyoruz. İktidarın
şoke olmuş gibi davranmasına kulak asmamalı. Hepimizden çok onlar
bekliyordu. Elbette bu kamuoyuna Haçlı-Hilal kavgasının yeni bir
cephesi diye paketlenerek sunulacak. Türkiye gözetim sürecinde
Rusya, Ukrayna, Sırbistan ve mesela Moldova ile aynı grupta.
Herhalde bu devletler “Haçlı zihniyetine” karşı mücadele eden
mazlum ümmetin temsilcileri değil. Hele birbiriyle kanlı bıçaklı
olup aralarında Kırım’ın ilhakı meselesi olan Ukrayna ve Rusya’nın
aynı listede olması herhalde “üst akıl” ile “egemenlikçilerin”
kavgası diye analiz edilemez.
Hele Soğuk Savaş’tan sonra Doğu Bloku ülkeleri için getirilen
gözetim sürecine Türkiye’nin de zamanında onay verdiği ve
memleketimizin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden biri olduğu
düşünülürse.
Gerekçesi ne kararın? Gazeteci ve aydınların tutuklu yargılanması,
OHAL KHK’leri ile insanların sorgusuz sualsiz işlerinden ihraç
edilmesi, OHAL İnceleme Komisyonu konusunda ayak sürümek, çok
sayıda belediye başkanının ve milletvekilinin tutuklu olması. İdam
cezası tartışmaları ve referandumdaki hukuka aykırılık da ayrıca
not edilmiş.
Bunları Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi mi uydurdu? Terörle
ya da darbecilerle mücadele gerekçesiyle izah edilecek sorunlar mı
bunlar? Aksine bu mücadelede gerekli olan kendine güvenen ve güçlü
bir devlet fikrini hiçe sayan bir durum değil mi?
Dün Cumhuriyet’te Çiğdem Toker’in sorduğu soruyu da ekleyelim.
Avrupa İşkence ve Onur Kırıcı Muameleleri Önleme Komitesi’nin Kasım
2016’da tamamladığı işkence raporunun açıklanmasına hükümet neden
izin vermiyor? İşkenceyi gizleyen bir devlet izlenimi veren bu
karar kime ve neye hizmet etmekte?
AKP ve devamı olduğu siyasi hareket Avrupa mercilerine başvurmayı
pek severdi hatırlayalım. AİHM kapılarını az aşındırmadılar. O
vakitler Haçlı muhabbeti eden yoktu. Hatta gözetim sürecinden de
2004’te AKP döneminde çıkmıştık. Ayrıca biliniyor ki şayet AKP,
2008’de Anayasa Mahkemesi kararıyla kapatılsaydı Avrupa Konseyi
Parlamenterler Asamblesi önceki gün verdiği kararı o zaman AKP’nin
kapatılması sebebiyle verecekti.