Sovyetler Birliği döneminde Batılı
gözlemciler ülkedeki siyasi gelişmeleri anlamak için özel teknikler
geliştirmişti. Böylelikle adına Kremlinoloji denen bir dal
doğmuştu. Bir toplantıda duvara asılı bir fotoğrafın kaldırılması,
askeri törenlerde protokol sıralamasındaki değişiklikler,
gazetelerde haberlerin veriliş şekli, resmi açıklamalardaki satır
araları didik didik ediliyordu. Kremlin kapalı bir kutuydu. İktidar
cephesinde ne olup bittiğini anlamak için en ufak ipucunun bile
peşine düşülmekteydi.
Bugün Kremlinoloji kapalı toplumları anlamak
için hâlâ başvurulan bir araç. Memleketimizde de bu dala özgü
tekniklere başvuruyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın
istifasıyla başlayan dalga Düzce Belediye Başkanı’nın istifasıyla
devam etti. Sırada Ankara, Bursa, Balıkesir, Bolu, Gaziantep’in
olduğu iddiaları dolaşıyor.
Sayın Erdoğan’ın Melih
Gökçek’in istifa edeceği iddialarına verdiği yanıt
Ankara’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemez belediye başkanının
zorda olduğunu gösteriyor: “Şu anda böyle bir
şey yok. Ama bundan sonra da olmayacağı
anlamına kesinlikle gelmez. Çünkü bir
değişimi dönüşümü biz seçime kadar
yaşıyoruz, yaşayacağız ve o metal
yorgunluğu dediğim konu, tüm bunları
kapsayan
bir konuydu.”
Melih Gökçek’in olan
biteni “fitne” diye
değerlendirmesi de suyunun ısındığını gösteriyor. Geçmiş
tecrübelerden iktidar çevreleri ne zaman fitneden bahsetse çatışma
ve ayrılığın eli kulağında olduğunu biliyoruz. Cemaatle ilk kavga
emareleri belirdiğinde hem cemaat hem de iktidar çevrelerinin
nasıl “aramızda
fitne çıkaramazsınız” diye
canhıraş bir şekilde kendilerini paraladıklarını hatırlamak
kâfi.
Kim istifa edecek, kim etmeyecek bilemem. Çok
da umurumda değil. Hayat hangi AKP’li belediye başkanının koltuğunu
koruyacağını, hangisinin “reis”in
gözünden düştüğünü merak etmekle geçirilmeyecek kadar kısa ve
güzel.
Aklımı meşgul eden ve memleketimiz için
üzülmeme yol açan kamu idaresinin tamamen tek bir kişinin iradesine
bağlanması. Başbakanla mı ters düştü, adamcağız ortadan
kayboluveriyor. Makamındayken kendini dilediği kadar büyük kudret
sahibi zannetsin, İçişleri Bakanı bir anda unutuluveriyor. Sayın
Erdoğan kayyım atama işini çok sevmiş olsa gerek, kendi partisinde
de sürekli birilerini gönderip yerlerine başkalarını kayyım
atıyor.
Oysa o çok sevimli AKP
programı “Parti içi demokrasi, bireyin ve
azınlık görüşsahiplerinin hukuki ve demokratik
yarışma hakları sağlanarak
geliştirilecektir”demekle yetinmemiş “partimiz
sadece kendi içinde değil, parlamento ve
toplum içinde de kolektif iradenin tekil
iradelerin yerini almasını
sağlayacaktır” diye
de eklemişti.