Adalet Yürüyüşü hedefine yaklaşıyor. Şunun
şurasında pazar gününe pek bir şey kalmadı. Kemal
Kılıçdaroğlu’nun hamlesi, oyun kurmaya alışkın iktidar
çevrelerini hazırlıksız yakaladı. Önce seslerini çıkartmadılar,
sonra dalga geçtiler, en sonunda iş hazır ezbere yani terör
destekçiliği suçlamasına vardı.
İktidar soru ne olursa olsun bildiği tek cevabı
veren tembel bir öğrenci gibi. Bütün toplumsal talepleri terörle
ilişkilendirerek itibarsızlaştırmak ve bir suçmuş gibi sunmak
haricinde verebileceği bir cevap yok.
Bir de elbette iktidarın o müthiş kibri var.
Anayasal bir hakkın, bir lütuf olarak verildiğinin
söylenmesi.
Üzerinde çok yazılıp çizildi ancak yine de
tekrar etmekte fayda var çünkü mesele dönüp dolaşıp oraya
bağlanıyor. Otoriter popülist iktidarlar bölücüdür. Toplumu ortadan
yararlar. Sadece kendilerine destek verenleri milletten sayıp geri
kalanı milletten ihraç ederler. Bir defa milletin parçası
değilseniz hukuk size farklı, iktidarın gerçek millet diye
değerlendirdiklerine farklı uygulanacaktır. Bunun da büyük bir
adalet boşluğu yaratacağı açık.
Adaletin haksız tutuklamalarla, gerekçesiz
ihraçlarla tarumar edilmesinin sebebi iktidarın milleti bölmesi.
Tarafsız bir gözlemciyi dahi çıldırtacak derecede çifte standart
içeren hukuk uygulamaları da öyle.
İktidar, hukuku kendinden olanlara başka,
milletten kabul etmediklerine başka uyguluyor. İktidarın basit bir
aracına dönüşen yargı da bu milleti bölen çifte standartlı adalet
sorununun ortağı.
Geçen gün, aylar sonra televizyonda bir
tartışma programı izledim. Daha doğrusu on dakika kadar tahammül
edebildim. Konuşmacılardan biri, Adalet Yürüyüşü’ne karşı çıkıyor
ve iktidar yanlısı gösterilerle aynı muameleyi görmemesi
gerektiğini dile getiriyordu. Gerekçesi ise şuydu: “Bu bir
protestogösterisi.”