Türkiye, internetin başıboş, kanuni denetimden uzak olduğu bir
ülke değil. Aksine, yeri geldiğinde YouTube sitesinin bile
yasaklanabildiği, halihazırda Vikipedi’ye dahi ulaşılamayan,
internetin bir hayli kısıtlandığı bir ülke.
Bir sosyal medya paylaşımı sebebiyle yargılanma ve tutuklanma
sıradan haberler arasında.
Medya teksesli bir korodan hallice. Cumhuriyet de dahil bir iki
gazete ve bir iki televizyon kanalı haricinde iktidar baskısına
direnebilen yok. Bu mecraların da satışı ve etkisi sınırlı.
Ancak baskıcı yönetimlerin hiç şaşmayan bir kuralı var. Baskıyı
sürekli artırmak. Hele yasaklara, kısıtlamalara karşı
çıkabilenlerin cesareti bu kadar kırılmışken.
RTÜK’ün görev alanının radyo ve televizyonlardan sonra internete de
genişletilmesini öngören kanun tasarısı, son derece sınırlı
özgürlük alanının artık neredeyse tamamen ortadan kaldırılacağını
gösteriyor.
Hem de RTÜK’ün kendini bir fetva makamı olarak değerlendirip
verdiği idari kararları dinsel gerekçelere dayadığı, “Allah baba”
dendi diye kanallara milyon liralık ceza yağdırdığı bir
dönemde.
Artık kanunların insan hak ve özgürlüklerini alabildiğince
kısıtlayacak şekilde yorumlanıp uygulandığı bir yargı bile kesmiyor
anlaşılan. Bir şekilde bu halde bile suç sayılmayacak fiillerin,
idari kararlar yoluyla cezalandırılması gündemde.
Bundan internet üzerinden yayın yapan az sayıda bağımsız haber
kanalı ya da gazetecilerin bireysel yayınları etkilenecek. Artık
bir lisansa tabi olacaklar. Hem yüksek ücretler talep edilecek hem
de MİT ve Emniyet soruşturması gerekecek. Bu yayınların fiilen
sonunun geldiği söylenebilir.
İş burada da kalmıyor elbette. Televizyon dizileri bir süredir
kendilerine dijital ortamda yeni bir alan...