Çoban meselesi tekrar açıldı. Erdoğan, bir
hadisten hareketle “Çobanlığın felsefesini anlamayan
insan yönetemez. Ben de bir çobanım. Hepiniz çobansınız,
hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz” dedi. İnsanlığın
avcı-toplayıcılıktan tarım ve hayvancılığa geçtiği bütün kaderimizi
belirleyen o dönemin simge mesleklerinden biri çobanlık.
Peygamberlerin, kralların mesleği olması boşuna değil. Özellikle
Hıristiyanlıkta çok kullanılan bir
kavram. İsa, koyunları uğruna ölümü göze alan
iyi bir çoban olarak betimlenirken mesela Protestan din adamlarının
unvanı çobandır.
Semavi dinlerin saygın bir yere koyduğu çobanlık modern zamanlarda
bazı aşağılamalara da maruz kaldı. En meşhur örneği çobanın oyuyla
benim oyum bir mi olacak çıkışıydı. Hatırlarsınız, özellikle
siyasal İslamcı kesim buna şiddetle karşı çıkmıştı. Oysa bu sözü
sarf eden hanımefendinin ilham kaynağı belki de Erdoğan dahil
siyasal İslamcı kadroların fikir cephanesini
oluşturan Necip Fazıl Kısakürek’ti.
Necip Fazıl, şu günlerde emin adımlarla yürüdüğümüz Başyücelik
rejimini anlattığı kitabında memleket yönetimindeki ölçüsünü şöyle
açıklar:
“Bir İmam-ı Gazali ile bir keleş çoban arasındaki farkı daima
aziz tutan ve tutacak olan ölçümüz.” Sonra da ekler: “Bir
İmam-ı Gazali ile çobanı kemmiyet hesabıyla bir tutan bir rejim,
onu ehramlara taş taşımaya mahkûm edici firavunlar rejimi
derecesinde batıldır.”
Sayın Erdoğan’ın Necip Fazıl’ın fikirlerine karşı çıkmayacağını
düşünürsek, çoban çıkışının arkasında yatanın çobanda cisim bulan
toplumun madunlarına sahip çıkmak olmadığı anlaşılır. Bu sözlerin
işaret ettiği çobanlığın “gütme” kısmıdır. Demek ki
yöneten ve yönetilen arasında eşit bireylerin ilişkisi değil, bir
üstünlük ve boyun eğme ilişkisi tasavvur edilmekte. Zaten
Erdoğan’ın okumayı çok sevdiği bir şiirin “yumuşak başlı
isem, kim dedi uysal koyunum” dizelerini barındırması da
boşuna değil.