Bundan üç gün önce BBC’nin yayınladığı bir haber gündeme bomba gibi düştü. DAEŞ, PKK ve ABD’nin kirli ittifakının ortaya çıkarıldığı habere göre, Ekim ayında yüzlerce DEAŞ’lı terörist, ABD ve PKK/PYD ile anlaşarak şehri konvoylar halinde terk etmişti. Yayınlanan görüntülerde, DEAŞ’lı teröristlerin ABD ile PKK/PYD koruması altında şehri terk ettiği görülüyordu. ABD tarafından, DAEŞ karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Ryan Dillon’ın konuyla ilgili yaptığı açıklama ise evlere şenlik cinsindendi.
Dillon özetle, “Rakka’dan siviller tahliye edilirken araya DEAŞlı teröristler de karışmış olabilir” diyor ve bir de “neden şaşırıyorsunuz ki” mealine gelen bir pişkinlikle neredeyse dünyanın geri kalanını azarlıyordu. Haber skandaldı, korkunçtu ama kimse şaşırmamıştı zaten. Çünkü ABD, PYD aracılığıyla Münbiç’te de DAEŞ’le benzer bir anlaşma yapmıştı ve bu da yayın organlarında yer almıştı.
Onu da bırakın, ABD’nin Ortadoğu’da çıkarları öyle gerektirdiğinde terör örgütleriyle anlaştığı bir sır değil. Bunu ilk kez yapmıyor. El Kaide’yi kurup, büyütüp, kullanıp, işi bittikten sonra yok eden de aynı ABD’deydi. Üstelik hikayenin üstünden 100 yıl filan da geçmedi, olaylar -daha önce de yazdığım gibi- sadece birkaç onyıl önce, soğuk savaş döneminde vuku buldu:
“1979’da Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgal ettiğinde, o bölgedeki direniş CIA ve bölgedeki istihbarat servisleri tarafından örgütlenmişti. CIA para, silah, o dönem çok meşhur olan Stinger füzeleri de dahil olmak üzere her türlü imkanı sağlayarak, paramiliter bu güçleri Suudi Arabistan’ın da sınırsız desteğiyle Rusya’nın üzerine sürmüştü. ABD’nin daha sonra öldürüp denize attığını söyleyeceği Bin Ladin gibi Suudi Arabistan kökenli savaşçılar, Sovyetlere karşı verilen savaşta önemli rol oynamış ve bu insanlar Pakistan’daki Afgan savaş ve mülteci kamplarında CIA’den hem askeri hem de doktriner eğitim almıştı. El Kaide ağlarının ilk temeli de bu kamplarda atılmıştı.
Yani Bin Ladin’in doğrudan CIA ajanı olduğunu söylemek yanlış olsa da, bu kamplar ve onlara bağlı mücahit ağları CIA’in desteğiyle kurulmuştu. Sovyetlerin bölgeden çekilmesi sonrasında El Kaide’nin radikalleşmesi ve doğrudan ABD’yi hedef almasıyla neler olduğunu, Ortadoğu’nun nasıl yıllarca sürecek bir savaşa, karmaşa ve kaosa gömüldüğünü, kanın nasıl gövdeyi götürdüğünü de hep beraber izledik.
Sadece El Kaide mi! Benzer durum Taliban için de sözkonusuydu. Her yerde rastlanabilecek kadar ulaşılabilir hale gelmiş kaynaklara göre, ABD yönetimi 1999’a dek Taliban’ın varlığına da gizli açık rıza gösterdi. Çünkü Ortadoğu doğalgazı ve petrollerinin Afganistan üzerinden ihracatını sağlayacak stratejik bir boru hattının inşa edilmesi şansını arttırmak istiyordu. 2000’lerden sonra ise Taliban öylesine şeytanlaştırıldı ki, Taliban’ın elinden kurtulup eğitimine devam edebilen kızlar Nobel ödülleri filan aldılar. ABD’nin azmanlaştırdığı, canavarlaştırdığı, en azından buna izin verdiği Taliban; ABD’nin işine yaramaz hale gelince kötü, acımasız bir terör örgütüne, üyeleri de manyak işkencecilere dönüştürülmüştü. Yine. (04 Mart 2016 – Yeni Şafak).