Böyledir, Türk yetkililerin ABD ziyaretleri haftalar öncesinden işlenmeye başlar, ülkemizin tüm sorunları tek bir ziyaretle çözülebilecekmiş gibi yapılır, Türkler Amerikan Başkanı'yla görüştüğünde sihirli bir değnek değecek ve anlaşmazlıklar, çatışmalar, kapatılmamış hesaplar toplu biçimde ortadan kaybolacakmış gibi davranılır. Böyle yapıldıkça doğru orantılı biçimde beklenti de yükselir, beklenti yükseldiği için de ziyaretten çıkan tüm sonuçlar “dağ fare doğurdu” olarak gözükür/yorumlanır.
Yine öyle oldu, Erdoğan'ın Trump'la yaptığı görüşmenin süresini konu edinenden tutun, “PYD-YPG ve FETÖ ile ilgili sonuç alınamadıysa Erdoğan neden gitti Washington'a?” diyenlere dek geniş bir skala çerçevesinde ziyareti başarısız bulanlar oldu.
Erdoğan-Trump görüşmesi kısa değildi oysa. FETÖ ve PYD-YPG konularında tek bir görüşmeyle somut bir mesafe alınabilmesi de zaten mümkün değildi. Dahası, bu konularda mesafe alınamayacağı ziyaret başlamadan belliydi. Trump'ın, Erdoğan kıtaya ayak basmadan önce PYD'ye silah verme kararına attığı imza Türkiye'de umutsuzluk ve olumsuz yankı oluşturdu, hatta ABD ziyaretinin iptali taleplerine neden oldu. Ancak Trump'ın o imzayı Erdoğan'la görüşmesinden hemen sonra atması, daha da kötü bir görüntü oluştururdu, büyük ihtimalle Erdoğan'a yönelik bir tavır olarak algılanırdı. Trump imza işini ziyaret öncesi hallederek, aslında Türkiye'yi kaybetmek istemediklerini nazik bir şekilde ifade etmiş, Erdoğan'ı zor durumda bırakmama inceliğini göstermiş oldu.