Elbette haber olarak da geçti ama ben Fehmi Koru’nun yazısında http://fehmikoru.com/bir-devin... rastladım Apple hisselerinin çöktüğü bilgisine. Ocak ayı başında yayınlanan yazıda Apple’ın bir gün içinde 207 dolardan işlem gören hisse senetlerinin birkaç saat içerisinde 142 dolara gerilemesinden sözediliyordu.
Bu rakamlara göre, şirketin bir günlük kaybı 75 milyar doları bulmuş, Eylül 2018’de 1.1 trilyon doları geçerek 170 ülkeyi geride bırakan Apple’ın değerinin yüzde 39’u buhar olmuştu ki, bu rakam Türkiye’nin bir yıllık Gayri Safi Milli Hasılası’nın yarısına denk geliyordu. Apple’ın artık eldekilerden farklı bir cihaz üretemediği, eski ürettiklerini yenilemekle yetindiği için düşüşünün yakın olduğundan sözedilen yazıyı okuduğumda ilk düşündüğüm, “dünyanın hemen bütün ülkelerinde; en varsılından en yoksuluna dek hepimizin elinde, bilgisayarından telefonuna bir ürünü muhakkak bulunan; yıllardır pek çok ülkenin milli gelirini sollayan, hatta ABD’den daha fazla nakit parası olduğu söylenen Apple’a bu nasıl olabiliyor?” sorusu oldu.
Aslında cevap açık. Günümüz ekonomisi, sanayi dönemi ekonomisinden çok farklı dinamiklerle çalışıyor. Paranın da, emeğin de, işin de hem çerçevesi, hem anlamı değişti. Sözgelimi artık ekonomiyi belirleyen şeyler, ağır sanayi döneminin ürünleri –sözgelimi otomobil markaları- değil, teknolojik yeniliklere dayalı sektörler. Yani daha çok otomobil imal edenin daha çok büyüdüğü devirler geride kaldı; ekonomiyi sadece yenilikleri yakalayan enformasyon teknolojileri ve finans piyasaları belirliyor. Enformasyon teknolojisi denilen şey de şu: bilgisayar işletim sistemlerini, internet teknolojisini, web tekniklerini ve programlama dillerini tasarlamak, geliştirmek, yönetmek.
Bu yeni ekonomi modelinde üretkenlik eskiden olduğu gibi üretim bandından daha çok ürün çıkartmakla sağlanamıyor, öyle olsaydı her yıl milyonlarca ürün satan ve halihazırda da satmaya devam eden Apple hisseleri geçtiğimiz ay başında tepetaklak olmazdı. Yeni ekonomi modelinde rekabet gücü, enformasyon teknolojisi üretme kapasitesiyle doğru orantılı. Dolayısıyla bu sektörde durmak, düşmek anlamına geliyor. İçinde bulunduğumuz zamanın “hız çağı” olarak adlandırılmasının sebebi de –ekonomik bağlamda- bu sanırım; sürekli gelişme göstermeyen bir şirketin gerilemesi nasıl mukadderse, küresel piyasaya eklemlenmeyen bir şirketin de akıbeti yok olmak anlamına geliyor...
Dev küresel şirketleri harekete geçiren şey ise, eski zamanlarda olduğu gibi verimlilik gibi demode amaçlar değil artık, Castells’in ifadesiyle “stoklarının değerindeki artış”. Bu artışı belirleyen küresel ekonomik sistem ve bu sistemi belirleyen de yukarıda bahsettiğim kriterler. Yani teknoloji ve finansı yönetebilme becerisi.
Hatta denir ki, 2008 yılında ABD’de patlayan ve sonra dünyanın bütün ülkelerinde etkisi ama az ama çok hissedilen ekonomik krizin aslında 1990’larda yaşanması gerekiyordu, ancak o yıllarda Silikon Vadisi’nde yapılan –ve bugün sonuçlarını gördüğümüz- enformasyon teknolojisi yatırımları, mikroçipler düzeyine inecek derecede küçültülen elektronik teknolojisi, ABD’nin ekonomik krize girmesini de, ardından bu krizin küreselleşmesini de geciktirdi.