Twitter’da, Facebook’ta, Financial Times’a konuşabilmenin ancak bir takım tavizler, ajandalar vesair gizli gündemlerle mümkün olabileceğini söyleyenlerden, röportajın içeriğini eleştirenlere dek genişleyen bir kızgınlar grubu vardı.
Gezi zamanında, Financial Times, BBC, New York Times başta olmak üzere tüm Amerikan ve Avrupa basınını eleştirmiş, hatta o dönem giderek içimde tutmakta zorlandığım bir öfke hissetmiştim. Zira, hangi ülkede olursa olsun, tarafsız ve objektif kalması, sadece işini yapması gereken basın ve yayın organlarının, kendilerine başka ülkelerin kaderiyle ilgili misyon atfetmeleri; uzak coğrafyalardaki güçsüz ülkelerin rejimiyle ilgili kendilerinde söz hakkı ve kudret vehmetmeleri beni rahatsız etmişti.
Bu üçüncü dünyacı, oryantalist bakış açısını ahlaksız bulmuş, eylemlerin başından sonuna dek o yayın organlarının politikalarını deşifre etmeye çalışmış; hatta New York’ta, CNN binasının önüne siyah çelenk bırakan bir avuç gurbetçi protestocuya katılmıştım. O dönem yapılan yayınların gazetecilik dürtüsünden kaynaklandığını hala düşünmüyorum.