Özlem Albayrak Yeni Şafak Gazetesi

Böyle mi olmalıydı?

15 Temmuz’un birinci yıldönümünü geride bıraktık. Doğrusu bendeniz bazılarınca iddia edildiği gibi, anma törenlerinde bir coşku eksikliği görmedim; sokaklara akan, caddelere dökülen yüz binlerce insan...

19 Temmuz 2017 | 144 okunma

15 Temmuz’un birinci yıldönümünü geride bıraktık. Doğrusu bendeniz bazılarınca iddia edildiği gibi, anma törenlerinde bir coşku eksikliği görmedim; sokaklara akan, caddelere dökülen yüz binlerce insan, 15 Temmuz gecesi yanımdan geçerken nasıl bağırıyor, slogan atıyor, öfkeyle kükrüyorsa, yine aynı heyecanı taşıyordu. İlçe meydanlarına, sokaklara, caddelere, 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ne akan yüzbinler, hala bir yıl önceki o meşum gecede olduğu kadar kararlı, hüzünlü, dirençli ve gözü kara gözüküyordu.

Coşku eksikliği yoktu, ama art niyet vardı. Kimlerde mi? Elbette, caddelere sel gibi akan kalabalıklarda değil; 15 Temmuz’da sokağa çıkmayanların bazılarında: O gece dışarıda olduğum için bilebileceğimi düşünerek, 15 Temmuz’un hemen ertesi günü beni arayıp “köprüde askerlerin kafasını kesmişler, doğru mu?” diye soran, ama tankların ikiye biçtiği sivillerle ilgili hiçbir merak duymayanlarda mesela... O gece bankamatik ve marketlere koşanlarda sözgelimi… 15 Temmuz’un ardından cenazelerimize yaktığımız ağıtlara mırın kırın eden, sürekli “çok abarttınız” diye konuşanlarda örneğin…

O meşum gecenin yıldönümünde bu kesimden insanların bir yıl önce darbeci gözükmemek için sakladıkları, içlerinde tuttukları düşünceleri ortaya koyduklarını gördük. Neler yazmadılar ki: “15 Temmuz, iki ‘dinci’ grubun kendi arasında hesaplaşmasından ibaret, bizi niye enterese etsin ki” diyeninden tutun, “sahte darbenin bayramı mı olurmuş, mestanlara destan yazmışlar, görgüsüz kültürsüz hödüklerin çakma destanı” diye terbiye bariyerlerini aşıp suçun sularına kulaç atanına, 15 Temmuz şehitleri için okunan Kur’an’dan rahatsız olup ortamı terkedenine skala oldukça geniş, art niyet tayfı son derece renkliydi. Köprüdeki Şehitler Anıtı’nı Anıtkabir’le, 15 Temmuz’u milli bayramlarımız 30 Ağustos’la, 19 Mayıs’la kıyaslayanlar da arada kaynadı. Geçen yıl yani, hem darbenin sıcak şoku nedeniyle, hem de “darbeyi savunmayalım şimdi ayıp olur” düşüncesiyle gerçek fikirlerini içlerinde tutanlar bu yıl kendilerini serbest bıraktı. Dolayısıyla geçen yıl ikiye bölünmüş bir görüntü vermeyen toplum, bu seneki yıldönümünde “darbecileri destekleyenler” ve “darbeye karşı duranlar” olarak ikiye ayrılmış oldu.

Bu bölünmede, darbeyi ve darbecileri savunma konusundaki bendini aşmış cüretin oluşmasında aslan payı ise Kemal Kılıçdaroğlu’nun oldu. CHP tabanını “tıpış tıpış” mobilize etmekte son derece mahir olan Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz darbesinden 5 gün sonra saf değiştirmiş ve darbecilerin hakkını korumaya, ardından da 15 Temmuz’a “kontrollü darbe” demeye başlamıştı. Geçtiğimiz Haziran ayında ise bu konuda el yükselterek casusluktan içerde olan Enis Berberoğlu’nu bahane ederek “adalet” için Ankara’dan İstanbul’a yürümeye başladı. Bunun, bu ülkede adalet olmadığını düşünen herkese açık bir eylem olduğunu da söyledi. Adi suçlar dışında, hukukla başı belada olan sadece PKK ve FETÖ vardı, eh dolayısıyla teröristler ve darbeciler de “adalet” diye yürümeye başladı. Yürüyüş 15 Temmuz’un sene-i devriyesinden çok kısa bir süre önce sona erdi. Kılıçdaroğlu sayesinde, tüm bu gelişmelerden sonra 15 Temmuz CHP tabanı tarafından sahiplenilmedi; onun yerine FETÖcüler sahiplenildi, onun yerine PKK sahiplenildi.

Oysa 15 Temmuz, bu ülkede yapılmış diğer askeri darbelerden faklıydı ve amaç sadece hükümeti değiştirip demokrasiyi “makbul” kişilere teslim ettikten sonra orduyu tekrar kışlaya geri göndermek değildi. Amaç, Güneydoğu Bölgemizin kendilerine verilmesini Güney sınırımızın altında sabırla ve iştahla bekleyen PYD-YPG-PKK’ya toprak vermek, amaç Diyarbakır’ın göbeğe yerleştirileceği bölgede Kürt vatandaşlarımızı da mahvedecek otokratik bir PKK yönetimi kurmak, Türkiye’nin geri kalanını iç savaşa sürüklemek başına da FETÖ ya da bir başka kuklayı oturtarak ülkeyi Irak gibi varla yok arası bir zavallılığa sürüklemekti. FETÖ’nün CIA’le bağlantısı –Putin’in bile açıktan ikrar ettiği gibi- ne kadar açık ve ortadaysa, bu uzun plan da o derece açık bir gerçeklikti.

Bu nedenle 15 Temmuz sadece makarnacılar, kömürcüler diye anılan AK Parti seçmeninin meselesi değildi. Evet, -o gece sokağa çıkan pek çok CHP’li de olmasına rağmen, oran olarak kıyaslanır durumda olmadıkları için- ülkeyi FETÖ’nün elinden kurtaran çoğunlukla muhafazakar-dindarlar oldu, ama bu ülkede yaşayanlar sadece onlar değildi. Bir de kışın İstanbul’un boğaz semtlerinde, yazın ise Bodrum’da keyif çatanlar vardı ki, Kılıçdaroğlu’nun bir yıldır “kontrollü darbe” demesine çok çabuk ikna olup, “mestan destan” şeklindeki edepsizliklere başlamaları hiç uzun sürmedi. CHP’nin kemik seçmeni de Maltepe mitingini göklere çıkarırken, 15 Temmuz anma programlarını görmemeyi, bu olay hiç yaşanmamış gibi tamamen sessizliğe bürünmeyi tercih etti.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
“Keşke bir ömrü daha adasam bu yola” 04 Eylül 2019 | 281 Okunma “Başörtüsünü kitlelere yaymak için Rabbim’e dua ettim” 30 Ağustos 2019 | 2.597 Okunma Emine Bulut cinayetinin gösterdiği 28 Ağustos 2019 | 2.274 Okunma Yanan ormanlarımız 23 Ağustos 2019 | 169 Okunma Gençlerin göçü 16 Ağustos 2019 | 489 Okunma