FETÖ'nün sivil halkın üstüne tank sürdürecek; vatandaşı
sniperlarla avlatacak; Meclis'i bombalatacak kadar gözü dönmüş bir
örgüt olduğu ortaya çıktıktan bu yana; laik-seküler kesimler,
muhalifler FETÖ'yü ülkenin başına AK Parti kadrolarının,
seçmenlerinin, muhafazakarların bela ettiğini ima ediyor. En çok
kullandıkları da “Ne istediniz de vermedik” sitemi...
Aralarında artık bu yapıya destek çıkmak, ayıbı geçtim suç olduğu
için; “madem darbeyi açıktan savunamıyorum, bir de iktidara FETÖ
üzerinden vurayım” diye fırsatçılık edenler de var. Ama bu kesimin
kahir ekseriyetinin, -itiraf etmek zor olsa da- darbe tehlikesinin
onları ve bizleri aynı anda ezip geçeceğine artık ayıldığını
düşünüyorum. O yüzden sesleri çıkmıyor; darbeye karşı hükümetin
yanında durmaya elleri, dilleri varmıyor olsa bile; dış bağlantısı
açık bu operasyonu meşrulaştırmaya da kalkışmıyorlar. En azından
şimdilik...
Ama bu noktaya gelmemizde Türkiye'deki her toplumsal grubun bir
parça payı var. Kendine dindar muhafazakar diyenlerin de var;
laik-seküler kesimin, CHP seçmeninin, yeminli hükümet
muhaliflerinin de... Çünkü, evet, AK Parti ve dindarlar bir
zamanlar cemaat zannettiği FETÖ grubunu destekledi; ama bunu
yaparken FETÖ'nün gerçek bir alçak olduğu da, CIA bağlantıları da,
ajandaları da ortaya çıkmamıştı. Onlar gizliliklerini, el altından
çevirdiklerini, tedbirlerini “Kemalist devletin zulmünden
kaçıyoruz” gerekçesiyle açıkladığında; Kemalist devletin zulmünü
bizzat tecrübe etmiş olanlar olarak, yöntemlerine şerhler düşsek
de, onlara inandık. Gelgelelim, MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın
ifadeye çağrıldığı 2012 Şubat'ından itibaren FETÖ'cülerin niyeti
açığa çıkmış, devletteki örgütlenmesi afişe olmuş, siyaseti-devleti
dizayn etmek istedikleri ortalığa dökülmüştü.