Kendi söylediklerine bir an olsun inanmıyorlardı, inanmaları da
gerekmiyordu. Çünkü zaten yaptıkları operasyon çekmekti.
Başkalarını inandırsalar kafiydi.
Olmadı. Kimse inanmadı. Çünkü söyledikleri de eyledikleri de
yalandı. Tüm çalışmalarını, çabalarını, emeklerini, gayretlerini,
kendileri iş yapmak üzerine değil, başkasına iş yaptırmamak
üzerine; inşa etmek değil bozmak, ortaya çıkarmak değil yok etmek,
temize çıkarmak değil kötüye çıkarmak üzerine
kurmuşlardı.
Bu yüzden kaybettiler, çünkü samimiyetsizdiler, çünkü içlerinde
gerçek bir dert taşımadılar. Bu topluma az ya da çok faydalı olmak
değil, olanı yok etmek olmadı, değersizleştirmekti amaçları. Bir
ajandaları vardı, o ajandayı takip ettiler. O ajandada yapmak
yoktu, yapılanı bozmak, mahvetmek vardı. O yüzden FETÖ'cülerin, Can
Dündar ve avanesinin, Selahattin Demirtaş ve HDP'li yoldaşlarının
yürüttüğü sözümona mücadelenin küresel güçler dışında, gerçek bir
alıcısı olmadı.
Kürtler Demirtaş'ı, dindarlar FETÖ'yü terk etti. Can Dündar'ı hele
de Alman Cumhurbaşkanıyla verdiği pozdan sonra Türk gazeteciler
arasında bile utanmaksızın savunabilenler daha da azaldı…