Önce bir hafıza tazeleme: 10 Ağustos seçimlerinde, Selahattin Demirtaş’ın adaylığı demokrasimizin bir kazanımı olarak görülmüş; Barış sürecinde gelinen noktanın en somut delili olarak okunmuştu. Etnik siyaset yapan bir partinin başkanının; bütün Türkiye’nin Cumhurbaşkanı olmak için adaylığını koyması, hatırı sayılır bir oy oranını da yakalaması siyasetin normalleştiğinin göstergesiydi.
Bu nasıl olmuştu? Elbette, “Tek başıma kalsam da, siyasi hayatıma mal olsa bile çözüm sürecini sürdüreceğim” diyerek, barışın bir seçenek olarak önümüzde belirmesini sağlayan, bu yolla legal siyasetin alanını genişleten bir atmosfer yaratan lider, yani Erdoğan sayesinde.