Neredeyse 2013 Mayıs'ından itibaren Türkiye'de şiddet, tedhiş, vandalizm ya da terör hiç bitmedi, daha doğrusu biri bittiği anda diğeri başladı; Gezi'deki vandallık ve tedhiş eylemleriyle başlayan şiddet, daha sonra DHKP-C'nin Savcı Kiraz'a yönelik caniliğiyle devam etti. O'nun acısı geçmeden PKK terör eylemlerine başladı… Ve bütün bunlar olurken solcular; neredeyse hepsini aynı kuvvet ve coşkuyla alkışlıyordu.
PKK terörünü meşrulaştırma konusunda elbette Gezi şiddetinde olduğu kadar “cesur” değillerdi; yapabilecekleri tek şey subliminal mesaj vermekti, kana kana onu yaptılar. Sonuçta, ama o yolla ama bu yolla bu ülkenin tarihinde ilk kez olarak terörü desteklemiş oldular. Çünkü devletin başında, ilk kez devletin yıkılmasını isteyecekleri kadar nefret ettikleri biri vardı. Bu nefret solcu olmayanları, ulusalcıları, devletçileri bile birer şiddetsevere dönüştürdü.
Herkes bilir, sol görüşlüler büyük oranda “devrimci şiddet”e inanır, hatta solculuğu ana-babadan miras kalanlar şiddet menkıbeleriyle büyür; Paris Komünü bir nevi kutsaldır mesela; anarşizmin yöntemlerine neredeyse hayranlık duyulur.