Obama birkaç gün önce Birleşmiş Milletler açılış konuşmasında,
dünyadaki fakirliğin azalması ve çatışmaların son bulması
temennilerini belirtti; radikal eğilimlerin ve göç krizinin sona
ermesi gerektiğini söyledi. Obama, konuşmasında Suriye'den,
Filistin'den, Ukrayna'dan da bahsetti.
BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ise dünyada büyümekte olan güvenlik
sorunlarının ve aşırılıkçı şiddetin önlenmesi gerekliliğini
vurguladı. Katar Emiri El Sani, Suriye ve Libya'daki karışıklığın
bir an önce çözüme kavuşturulması gerektiğini söyledi. Fransa
lideri Hollande, verdiği röportajda, yardım konvoylarına
saldırıldığını, insanların açlıktan öldüğünü, bölgede kimyasal
silahların kullanıldığını söyleyerek Suriye'deki durumun
uluslararası toplum için bir leke olduğunu vurguladı. Liderlerin
çoğunun konuşmaları da benzer sorunlar üzerineydi.
Konuştular yani, birer izleyici gibi, büyüklü küçüklü egemen
devletlerin temsilcileri değillermiş gibi. Şiddetin yükselmesini,
dünyanın belirli bölgelerinin yangın yerine dönmesini, insanların
kitleler halinde ölmesini engelleyecek güçleri, endişe ve üzüntü
bildirmekten başka yapabilecekleri hiçbir şey yokmuş gibi…
Konuşmalar vicdanlıydı, görevler gönül rahatlığıyla icra edildi.
Ama o kadar…