Afrin Operasyonu’yla ilgili CHP’ye yönelik eleştirilerimi iki gün önce https://www.yenisafak.com/yaza... başlıklı yazımda sıralamıştım. Belki onlarca köşe yazarı daha, CHP’nin Afrin sürecindeki açıklanması güç tutumunu eleştiren yazılar kaleme aldı; ama bunlar karşısında CHP’nin yaptığı şey kendini sigaya çekmek olmadı; aksine Afrin Operasyonu’nda teröristleri değil Türk Devleti’ni suçlama yolunda adımlar atmaya devam etti. Mesela CHP, Zeytindalı harekatına yönelik “savaş bir halk sağlığı sorunudur” açıklaması yapan, ama Reyhanlı’da patlayan ve 17 yaşındaki lise öğrencisi Fatma Avlar’ın canını alan PYD roketleriyle ilgili açıklama yapmayan Türk Tabipler Birliği’nin yanında durdu. Vekil Onursal Adıgüzel, Türk Tabipler Birliği üyelerine yönelik gözaltıları Meclis gündemine taşıdı.
Siyaset böyle de medya farklı mı? Değil elbette, kimi yayın organları “bekle ve gör” politikası uyarınca süreci sinsice ayak sürüyerek takip ederken; Cumhuriyet Gazetesi gibi örnekler, neredeyse açıktan terör örgütünü temize çekmeye başladılar. Günlerdir okurlarına savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatan Cumhuriyet dün YPG’nin, Afrin’den fırlattığı roketlerin isabet etmesi nedeniyle Reyhanlı’daki evinde yatağında uyurken ölen 17 yaşındaki lise öğrencisi Fatma Avlar hakkında şöyle bir başlık attı: “Uykusunda ölen liseli Fatma son yolculuğuna uğurlandı”. Başlığa baktığınızda Fatma Avlar’ın kalp sektesinden, beyin spazmından, uyku apnesinden filan öldüğünü düşünebilirsiniz, zira eve atılan roketle ilgili hiçbir detay yok.
Cumhuriyet gazetesi gibi, TTB gibi, CHP gibi yapıların; ÖSO’yu kriminalize etme yoluyla YPG’yi alttan alta temize çekecek; neredeyse kendi devletinin, kendi ordusunun değil terör örgütlerinin çıkarını önceliyor görüntüsü verecek derecede devasa bir özgüven geliştirmesinin nedenleri var. O nedenlerin başında küresel güçlerin, Türkiye’nin yürüttüğü operasyondan memnun olmaması ve bu yapıları harekete geçirmesi geliyor. PYD’nin asla sadece PYD olmaması; PYD’nin aslında ABD olduğu gerçeği geliyor.
Evet, uluslararası alanda Türk Ordusu’nun Afrin Harekatı ile ilgili memnuniyetsizlik homurtuları giderek artıyor. Kuzey Afrika’nın neredeyse tamamını 10 yıllar boyunca sömürmüş Fransa’dan “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali “operasyon işgale dönüşmesin” uyarısı geliyor; ABD önüne geçemediği için kabullenmek zorunda kaldığı Afrin’den sonra sıranın Membiç’e gelmemesi için “Membiç’ten çekilmiyoruz” şeklinde açıklamalar yapıyor. Geri kalanlar ise sessizce izliyor.
Geldiğimiz noktada ÖSO kötü, YPG iyi. Türkiye sadece sınırlarını korumaya çalışıyor ama içimizdeki PYD’ciler buna bile tahammül gösteremiyor. ABD ise binlerce kilometrelik uzaklıktan Türkiye’yle Afrin Membiç pazarlığı yapmaya soyunuyor. Sonuçta hem ABD’nin hem de AB’nin “terör örgütü” olarak tanıdığı PKK’ya; binlerce TIR silah gitmiş ama önce MİT Tırları kumpasıyla şimdi de ÖSO’nun terörist olduğu imasıyla Türkiye’nin eli zayıflatılıyor. Teröre büyük destek veren ABD ve hempaları ellerini yıkayarak işin içinden çıkıyor. Ama Türkiye aralarından belki birkaç kişinin terörist olabileceği ihtimali nedeniyle ÖSO’yla ilişkili olmaktan dolayı suçlu ilan ediliyor.
Bu durum bana küreselleşme çağında, suç ve suçlunun tanımının nasıl değiştiği, büyük suçların nasıl görünmez olurken, küçüklere nasıl mercek tutulduğu ve işleyenlerin de aslanların önüne atıldığını hatırlatıyor. Sahiden de, günümüzde ceza sistemi toplum piramidinin tepesine değil tabanına darbe indirir. Mesela zimmetine büyük para geçirenler, büyük vergi kaçıranlar, teknik bilgiye sahip olmadığı için bu suçların nasıl işlendiğine aklı ermeyen halk tarafından çok ilgi görmez, zaten bu tür davalar mahkeme dışı uzlaşmalarla hemen çözülüp göz önünden kaldırılabilir. Ama sözgelimi yakalanan bir yankesici için uzlaşma yoktur, toplumun ortak öfkesi vardır.