Gezi olayları, üçüncü yılında bile bir nümayiş halinde hatırlanmaya ve savunulmaya devam ediliyor. Yani, üç yıl sonra bile Gezi'yi “efsanevi” bulanlar; “direniş” fotoğrafları paylaşanlar; “Gezi Şehitleri” capsleri yapanlar hiç de az sayıda değil. Türkiye üzerine kurulmuş bazı mühendislik çabalarının Gezi'den sonra net bir şekilde açığa çıkmasına rağmen… Gezi benzeri patlamalara kimlerin ellerinde körükle koştuğu ve bu koşucuların kendi ülkelerindeki toplumsal olaylara yaklaşımlarının ne kadar farklı olduğu anlaşılmasına rağmen… Geziciler hala, Gezi ruhunun, Gezi romantizminin paha biçilemez olduğunu söylüyor. Biz yine de belirtelim; olaylar Türkiye'ye 157 milyar dolara ve her bir TC vatandaşına 1.560 dolara mal oldu. İşsizlik oranları Gezi'den sonra bir daha asla 10'lu rakamların altına düşmedi; 2013 Mayıs'ında 10 bin 822 TL olan kişi başına düşen milli gelir 2015'te 9 bin 200 lira civarındaydı… Yani, bazılarının ruhunu Gezici ağzıyla söylersek “priceless” bulduğu Gezi, Türkiye'ye en ağır ekonomik darbeyi vuran olayların başında geldi. Bu yazıyı okuyanlar arasında “Buna değerdi” diye düşünenler olabilir ve bu bir inanç olduğu için, bunu tartışmak anlamsız olur. Sosyal bilimcilere düşen bu inancın dinamiklerini analiz etmeye çalışmak olmalıdır herhalde. Gezi'nin neden toplumun bir kısmının efsanesine dönüştüğünü, Gezi'ye neden aşkınlık atfedildiğini, Gezi'nin neden her kesimden AK Parti muhalifinin –CHP çevreleri, Aleviler, o dönem olmasa bile sonradan FETÖ'cüler, HDPKKlılar- politik ideolojisi haline geldiğini değerlendirmek...