Yine oldu; bu ülkede 29 kişinin katili olan canlı bomba için
taziye çadırı kuruldu. Demokrasinin imkanlarını kullanarak Meclis'e
gelen, devletin topladığı vergilerden maaş alan HDP'li vekil Tuğba
Hezer de o çadıra gitti. Tepkiler yükseldi ama HDP vekilleri, canlı
bombaya verilen desteği hafife alarak üstünü örtme derdindeydi:
Taziyeye gitmek, onaylamak değildir.
Çünkü HDP'lilerin çoğu siyasette bağımsız aktörler olmadıklarını,
terör örgütleri PKK ve PYD'nin kuyruğuna takılmış birer kukla
olduklarını daha önce “sırtımızı PKK'ya dayıyoruz” ve benzeri
incilerle defalarca kanıtlamışlardı. Taziyeye giden vekili de, o
parti içindeki benzerlerini de; içlerindeki kötülükle, hainlikle
kendi hallerine bırakalım.
Peki ya Kemal Kılıçdaroğlu'na, bir zamanların meşhur HDP sevici
aydınlarına ne demeli? Kılıçdaroğlu taziye çadırına gitmeyi
“ihanet” olarak değerlendirmiş; vaktiyle Demirtaş'ı yere göğe
sığdıramayan aydınların da Ankara saldırısı sonrası ağzını bıçak
açmıyormuş.
Peki ama, Kılıçdaroğlu'nun partisinin vekili değil miydi 7 Haziran
seçim sabahı Selahattin Demirtaş'a “birlikte iyi salladık”
diyebilecek kadar yakınlık kesbeden… Sırf AK Parti Meclis'te yüksek
sandalye sayısına ulaşamasın diye “her CHP'li aileden bir oy
HDP'ye” çalışmasını alttan alta CHP'liler örgütlemedi mi?