Meltem Cumbul meselesini biliyorsunuz. Adana Film Festivali’nde ödül alması için sahneye davet ettiği yönetmen Semih Kaplanoğlu’nun elini sıkmadı. Bir zamanlar başörtülü kadınların erkeklerle tokalaşmamasını dillerine dolayanlar, onları örümcek beyinli olmakla, artniyetlilikle, yobazlıkla ve bilimum aşağılama sıfatıyla yargılayanlar; bu örnek ortaya çıkınca tokalaşmak için kadının elini uzatması gerektiği kuralını hatırlayıverdiler.
Oysa Semih Kaplanoğlu’nun içinde bulunduğu durum, farklıydı. Sahnede bulunan diğer iki sunucuyla tokalaşan Kaplanoğlu, asıl üçüncü kişiye yani Meltem Cumbul’a elini uzatmasaydı çok büyük kabalık yapmış olurdu. Bol da gürültü çıkardı; bugün Meltem Cumbul’u cansiperane savunanlar büyük bir ihtimalle Kaplanoğlu’nu yerden yere vururdu.
Tasvire bile lüzum yok tersi durumda neler olacağını hepimiz biliyoruz; zaten mesele de onyıllardır bıkmadan usanmadan yeniden ve yeniden üretilen çifte standartlar değil; ona alışkanız. Mesele, uzun bir zamandır, tedavülden kalkmış olduğu, demode olduğu, çağın dışında kaldığı çok açık olan bir dünya görüşünün ısrarla asıl olduğu, temel olduğu yolundaki ortak kabulden vazgeçmeme inadı. Ve bu inattan ortaya çıkan semirmiş, şişmiş, azmanlaşmış özgüven. Bu yüzden, bu uğurda kabalaşmak, terbiye ve hatta insanlık sınırlarını zorlamak büyük bir kabahat olarak görülmüyor. Aksine mahcup bir tonda olsa bile, savunuluyor.
Meltem Cumbul da tıpkı diğer pekçokları gibi; kendine, diğerlerine, çevresine, hayata ve dünyaya baktığı perspektifi bir türlü güncelleyemiyor. Çünkü dünyayı sadece kendi bakış açısının süzgecinden görüyor. Ama bu bakış açısına “kültür” diyemeyiz, zira kültür ayrımcı ve reddedici değildir. Kültür, farklılıklarıyla birlikte toplumu bir arada tutma işlevi görür. Kültür sözkonusu olduğunda çoğu kez birbiriyle çelişen değer öbekleri yan yana yaşayabilirler ve kültürün bir gelecek projesi yoktur. Meltem Cumbul’un yaptığı hareketi inandığı mitlerle, dinsel değerlerle, gelenekle de açıklayamayız; çünkü O’nun içinden geldiği toplumsal kesim için bu kavramların herhangi bir geçerliliği yoktur. Bunlar, olsa olsa, Semih Kaplanoğlu gibi önemli yönetmenlerin de içinde olduğu büyük sanatçılar çıkarmış olsa bile, Meltem Cumbul gibilerin kendilerinden “alt seviyede” olduğunu düşündükleri toplumsal grupları küçümseme manivelası olabilirler.
Ötesi akıldır, rasyonalitedir, çağdaşlıktır, ilericiliktir.
Evet, Meltem Cumbul’un yaptığı terbiyesizliğin tek bir açıklaması vardır: İdeoloji. Özelde de Kemalist ideoloji. Nitekim ideolojiler insanların ve toplulukların ellerine tutuşturulmuş yol haritalarıdır. İdeolojiler bireylere kimlik kazandırır ama bu kültürünkinden farklıdır. İdeolojinin sunduğu kimlik, geniş kapsamlı ve tutarlı bir dünya görüşünün içinde rol ve misyon öneren bir kimliktir. Bu kimlik bütünleştirmez, toplumun geri kalanından ayırır. Ayrıca, ideolojiyi oluşturan düşünce ve inanç öbekleri arasında mantıksal tutarlılık vardır. İdeolojiler bu nedenle katı ve dogmatiktir. İç tutarlılık, yanlışlanamazlık, ideolojinin diğer düşünce biçimlerine kapalılığını ve hoşgörüsüzlüğünü getirir. Kemalist ideoloji de tıpkı diğerleri gibidir; bir inançlar, normlar, değerler bütünüdür. Toplumun ve bireyin bir siyasal otorite tarafından manipüle edilmesine aracı olur.