Seçim sathı mailine girildiğinden bu yana, liderler ya da lider adayları meydanlara çıkmaya, halka hitap etmeye başladıktan itibaren; hem konvansiyonel hem de sosyal medyada dikkatle takip edilen ve gerektiğinde bir eleştiri okuna dönüştürülen bir durum var: Meydanlara toplanan halk kitleleri.
Bu, henüz hiç seçim kazanmamış, rüştünü ispat etmemiş olmaları hasebiyle çoğunlukla Meral Akşener ve Muharrem İnce’yi hedef alan bir yergi biçimi gibi görünüyor. Ama Erdoğan muhalifleri tarafından da kullanılmıyor değil. Gün geçmiyor ki, “mitinge katılım düşük” haberleri yapılmasın, çok değil Erdoğan’ın önceki günkü Akhisar mitingi için bu başlık atıldı. Ama yine de diyebiliriz ki, bu haberler en çok İnce ve Akşener için yapılıyor.
Herhangi bir aday ayrımına gitmeden söylemek gerekiyor ki, bu tür yaklaşımlara da, haberlere de mesafe koyulması gerek. Nitekim Türkiye, seçim yorgunu bir ülke. Yıllardır, birkaç yıl arayla sürekli seçime giden bir ülkede coşku birikimi dibi görmüş olabilir, üstelik Ramazan ayındayız, hem havaların göz kırpıp durmasına bakmayın, yaz tatilinin yatmalı yuvarlanmalı rehavet aylarına çoktan girdik bile diyebiliriz.
Latife bir yana, Türkiye hele de Batılı ülkelerle ve ABD’yle kıyaslandığında siyasete katılımın hala çok yüksek olduğu bir ülke. ABD ve diğer Batı ülkelerinde, Türkiye’deki gibi açık miting uygulaması yaygın olmadığı gibi, halkın sandık başında gitme oranı da gerçekten düşük. Hele de 80’lerden sonra –daha önce de belirttiğim gibi- günümüze gelene dek bu rakam yüzde 50’lilere dek gerilemişti. Türkiye’de ise katılım yüzde 80’in altına hiç düşmedi, üstelik bu bile meşruiyet tartışmalarının çıkmasına yetti.
ABD’de siyasete ilginin kaybolmasının nedenlerinden biri alternatifsizlikti. Yani, sağ ve sol ideolojideki siyasal partilerin mevcut piyasa koşulları içerisinde alternatif bir politika üretemedikleri ve üretemeyecekleri yönündeki görüştü. Dolayısıyla siyaset konusunda umudunu kaybetmiş kitleler, sandık başına gitmekten vazgeçmişti. Aslında bu durum hala geçerli, sadece Trump’la hem politik söylem, hem de katılım açısından üzerlerindeki ölü toprağını biraz havalandırmış oldular.
Post-modern dönemde siyasete yönelik ilginin kaybolmasını bireyselliğin yükselmesiyle açıklayanlar da var. Bu görüşe yakın olanların bir kolu, tüketim kültürünün, bencillik ideolojisinin bireyi siyasete ilgisizleştirdiğini apolitikleştirdiğini savlar. Bir başkası da; bireyselleşmiş toplumda siyasetin üretilemeyeceğini, çünkü siyasetin dayanışmayı, birlik olmayı, toplumun tamamı için bir şeyler yapmayı önerdiğini söyler.