Günlerdir, Irak Başbakanı El İbadi'nin Türkiye'ye yönelik
salvolarını dinliyoruz. Bırak ülkeyi, Sünnilerle Şiilerin
duvarlarla ayrıldığı başkent Bağdat'a bile hakim olamayan İbadi
yönetiminin özgüvenini kimin semirttiği ise gün gibi ortada:
ABD.
Çünkü ABD ve İran, Türkiye'nin DAEŞ'e karşı yapılacak ortak bir
operasyona katılmasını istemiyor. İran'dan tuhaf fetvalar, ABD'den
“Türkiye komşularının sınırlarına saygılı olmalı” gibi soğuk ve
mesafeli diplomatik açıklamalar geliyor.
Üç gün önce El Cezire'de röportajı yayınlanan Kürt Bölgesel
Yönetimi Dış İlişkiler Sorumlusu Hemin Hawrami'nin konuyla ilgili
tespitleri ilginç. Hawrami'ye göre, Musul operasyonu başarılı olur
da DAEŞ temizlenirse, bir terör örgütü olarak yaşamaya devam etse
bile, DAEŞ'in bir “devlet” olarak sonu gelmiş olacak. Bunun için
ise örgüt Musul'dan kovulduktan sonra, ideolojisinin de bitirilmesi
gerekiyor. Musul Sünni ve şehirdeki etnik-dini dengeleri hesaba
katmadan oraya Şii milislerle girilirse, bir fikir olarak DAEŞ'i
bitirmek mümkün olmayacak. Hatta, Musul belki yeni bir DAEŞ'in
ortaya çıkmasına neden olacak uzun bir kargaşa iklimine sokulmuş
olacak.
Sözümona Sünnilik adına savaşan DAEŞ'i altetmek için, Şiiler yerine
Sünni güçlerin tercih edilmesinden daha iyi bir formül
düşünülemezdi herhalde. Ancak, Türkiye'nin yüzüne kapı kapatmaya
çalışan ABD-İran ikilisinin yerli güçlere de yüz vereceğine dair
bir emare yok.
Oysa Musul bize çok uzak bir yer değil. Yaklaşık 400 yıl boyunca
Osmanlı'nın yönetiminde kalmış ve sonunda Lozan'da tıpkı Kerkük,
Hatay, Süleymaniye, 12 Adalar, diğer Ege adaları ve Kıbrıs gibi,
Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunmasına rağmen kaybedilmiş
bir kadim şehir. Araplardan, Türkmenlerden, Kürtlerden oluşuyor ve
Sünni.