Üzerinden bin yıl geçmiş gibi ama analize sonra geçilir, 15 Temmuz'u 16'ya bağlayan o geceye ve ertesine ettiğim şahitliği anlatmalıyım. Çünkü yaşanan, galiba ortak bir tarih yapma eylemiydi. Çünkü hayatımda bir daha böylesi dalgalanan, heyecan, gurur, endişe, keder, coşku, üzüntü, çökme duygularının ışık hızıyla birbirinin yerini aldığı bir gün daha geçirir miyim, bilmiyorum.
Önce, gece yarısına doğru hatırlamadığım bir saatte “darbe oluyormuş” diyen bir telefon aldım. Televizyonu açtığımda Erdoğan, görüntülü telefonla yayına bağlanmış Fethullahçıların darbe yaptığını söylüyor; demokrasiye sahip çıkmak için herkesi sokaklara çağırıyor, meydanlara, havaalanlarına davet ediyordu. Bu arada yollara henüz çıkmaya başlamış arabalar yavaş yavaş konvoy oluşturuyor, dışarıdan kornalar duyuluyordu. Hemen çıktık. Bir konvoyun peşine takılıp Sabiha Gökçen Havalimanı'na yöneldik. Kurtköy anayolundan Sabiha Gökçen'e bağlanan yaklaşık 2 ya da 3 kilometrelik yola saptığımızda emniyet şeridi dahil her yerin tıkalı olduğunu gördük. Otomobilini yola bırakan, havaalanına doğru yürüyüşe geçmişti. Kadınlar, çocuklar, gençler, yaşlılar; sakallılar, grand-tuvaletler, çarşaflılar, açıklar… Herkes.