Yıllar önce, Pokemon vardı. Oyuncakları, stickerları,
tişörtleriyle neredeyse bir furyaya dönüşmüştü. Pokemon, hemen
bütün çocukların soluksuz izlediği bir çizgi filmdi. Ama bir gün,
İstanbul'da bir çocuk kendini Pokemon zannederek camdan atlayınca,
çizgi film Türkiye'de yasaklandı, yayından kaldırıldı. Ama görünen
o ki, furya bitmemiş, Pokemon şimdi de büyükler için geri dönmüş,
ama elbette bir çizgi film olarak değil, bir oyun olarak. Adı;
Pokemon Go.
Eskiden oyunlar bilgisayar başında oynanırdı, ancak Pokemon Go'nun
tüm dünyada hem büyük ilgiyle karşılanmasının, hem de eleştirilere
konu olmasının nedeni bu uygulamayla, klasik bilgisayar oyunundan,
yani sanal gerçeklikten bir adım öteye geçiliyor olması. Oyun
oturduğunuz yerde oynadığınız bir eğlence olmaktan çıkıyor, gerçek
yaşamın içine sokuluyor yani. Nasıl oynandığına gelince; Oyunu
mobil telefona indirdikten sonra uygulamayı kullanarak oynamaya
başlayan kişi, GPS aracılığıyla tayin edilen yöne, bölgeye gidiyor.
Kullanıcı, belirtilen noktaya yaklaştığında, telefondan gelen
sinyallerle o noktada gerçekten bir Pokemon'un beklemekte olduğunu
görüyor. Ekranda gördüğü Pokemonlara, Pokemon Topu ile vurarak
onlara sahip oluyor. Ve hatta yakaladıklarını diğer “oyuncuların”
pokemonlarıyla dövüştürebiliyor. Oyunun bir özelliği mobil olması,
diğeri de bu oyunu oynayabilmek için telefonun kamerasının açık
olması gereksinimi. Aksi takdirde kullanıcının Pokemonları görmesi
imkansız hale geliyor.
Türkiye'de ilk vaka yaşandı bile. Nişantaşı'nda, karakolda Pokemon
arayan bir kullanıcı gözaltına alındı. Kullanıcı, pokemon yakalamak
için telefonu tarafından Şişli Emniyet Çocuk Büro Amirliği'nin
hedef olarak gösterildiği sırada polislerin dikkatini çekince,
gözaltına alındı. Kullanıcı uzun bir süre boyunca polisleri, sadece
pokemon kovaladığına ikna etmek zorunda kaldı, sonra da serbest
bırakıldı.
Türkiye'deki gözaltı örneğinin mizahi bir tarafı var elbette. Ama
dünyada bu oyuna ciddiyetle, şüphe ile yaklaşılıyor. Şimdiye dek
defalarca, oyunda güvenlik açığı olduğu, oyunu telefonlarına
indiren kullanıcıların e-maillerinin okunması dahil olmak üzere
google hesaplarının şirketin kullanımına açıldığı yolunda uyarılar
yapıldı. Hatta açılan tüm kameraların CIA tarafından takip edildiği
yönünde komplo teorileri bile ortaya atıldı.
Ancak Pokemon Go'nun, kanıtlanmamış varsayımlar üzerinden değil
bizzat yüzümüze çarpan gerçekliğiyle tartışılmasının daha verimli
olacağı kanaatindeyim. Zira, görünen o ki, klasik bilgisayar
oyunlarındaki sanal gerçekliği bile geride bırakan, gerçeklik ile
sanallığın birbirine daha da yakınlaştığı hatta birbirinin içine,
yerine geçtiği yeni bir gerçeklik biçimi var önümüzde. Bu durumun
ilk örneği Pokemon Go oyunu ve daha da önemlisi zaman geçtikçe
hepimiz öyle ya da böyle buna alışmak zorunda kalacağız…
Sanki yeni bir evren kuruluyor, çocukları çizgi filmlerle ve
oyuncaklarla oyalayanlar bu kez yetişkinleri “gerçek” olan başka
bir evrenin bulunduğu düşüncesine alıştırmaya çalışıyorlar. Oyun
peşinde sokaklara düşmüş bunca yetişkine bakınca, ve teknoloji
ilerledikçe bu yetişkinlerin sayısının giderek artacağı gerçeğini
öngörünce… Sanki giderek tüm dünya Disneyland oluyor. Yetişkinlere
tahsis edilen çocuklaşma imkanı sayesinde, bir gün herkesi yolda
telefonuna yapışmış halde, gerçekte olmayan bir şeyi ararken
göreceğiz, düşüncesi başlıbaşına tuhaf…