Geçtiğimiz Çarşamba günü (07/10/2015) yayınlanan yazımda Rusya'nın “sıcak denizlere inme” klişesinde ifadesini bulan yayılmacı emellerinin, Rus tarihinin her dönemecinde yeniden üretilerek sürdüğünü söylemiştim. 1. Petro'dan itibaren varolan Büyük Rus İmparatorluğu hevesi karşısında, değişme ve demokratikleşme iddiaları hep birer girişim olarak kaldı; 1917'deki Bolşevik Devrimi'yle, 80'ler ortasındaki Perestroyka ve Glastnost da sadece birer ara dönemdi.
Rusya'nın komünizm tecrübesi bile; ne Rusların ırk milliyetçiliğinin yani Panislavizm'in, ne de Rusların din milliyetçiliğinin yani Ortodoks inancının gücüne zarar veremedi. Evet, Soğuk Savaş'ın ardından SSCB'nin dağılmasıyla birlikte Gorbaçov tarafından şeffaflık kararları alındı; ülkece kapitalizmle tanışıldı ve demokrasi bir hedef olarak belirlendi ama bunlar geçiciydi.
Görünen o ki, Rusya hep olduğu gibi aslına, kendine döndü. Rus milliyetçileri için güzel, dünyanın geri kalanı için endişe verici bir haber.