“Sahip olduklarınızın değerini, onları kaybettikten sonra
anlarsınız” denir, öyledir. Bir zamanlar “ihanet süreci” diye
adlandırılan barış sürecinin; 2 yıl süren çatışmasızlığın ne derece
kıymetli olduğu; yeniden karşılıklı kan akıtılmaya başlandıktan
sonra anlaşıldı.
PKK dün, bu satırların yazıldığı saatlerde üç askerimizi daha şehit
etmişti; Türk jetleri PKK hedeflerini vurmaya devam ediyordu. Son
bir haftada hem Türk askeri 10'un üstünde şehit; hem de PKK'lılar
250'nin üstünde kayıp verdi.
Ekranlarda ise “90'lara mı dönüyoruz” tartışmaları başladı.
Bakıyorsunuz, barışa destek vermek şöyle dursun, sürecin her
aşamasına bıkmadan usanmadan yıkıcı eleştiriler getirenler, alttan
alta süreç akim kalsın diye çaba gösterenler; Erdoğan'ı süreci
başlattığı için neredeyse vatan haini ilan edenler, aynı Erdoğan'ı
süreci bitirmekle suçluyorlar.
Erdoğan'ın “uğruna baldıran zehiri içerim” diyerek ve bütün siyasi
kariyerini riske ederek başlattığı süreci, “AK Parti'nin erken
seçimde tek başına hükümet olabilmesi için” sona erdirdiğini
söylüyorlar. Oysa aynı Erdoğan hem Kürtlerden hem Türklerden oy
kaybetme, ihanet suçlamalarına uğrama, Gülenistlerle karşı karşıya
gelme pahasına Barış Süreci'ni başlatmıştı. Oslo Görüşmeleri'nin
deşifre edilmesi de, sadece Erdoğan'a değil, aslında Barış
ihtimaline ve Türkiye'ye kurulmuş bir komploydu…