Kişilerarası ilişkilerde de çok popüler bir cezalandırma yöntemi olan, çünkü her seferinde işe yarayan “yalnızlaştırma” politikasının, ülkelerin diplomasilerini böylesine açık ve hızlı bir şekilde belirlemesi ne yalan söyleyeyim, beni şaşırttı. Bir güçlünün çevresine, ya korku, ya çıkar ya da safi kötülük gerekçesiyle dizilmiş olanların, güçlünün emirleri ve işaretleri doğrultusunda güçsüzü ortaklaşa olarak yıpratma eylemi olarak da tanımlanabilecek “yalnızlaştırma”, bölgesel ölçekte gözümüzün önünde uygulanıyor işte. Yapanlar da Körfez ülkeleri, yapılan da... Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen ve Suudi Arabistan, Katar’la olan tüm diplomatik ilişkilerini kestiler. Deniz ve hava sahalarını kapattılar, Katar’la yapılan her türlü ihracat ve ithalatı da sona erdirdiler.
Bu tür şeyleri hep bir parça gelişmemişlikle ve çocuklukla ilişkilendirdiğim için de Katar’a gözümüzün önünde yapılanlara şaşırdım. Koca koca ülkelerin birleşip, aralarından birini dışlamaya çalışması tuhaf gözüktü. Öte yandan kılıç dansıyla, parıldayan bir “sihirli küre”nin çevresine dizilmiş liderler görüntüsü çok mu mütekamil bir manzaraydı, o da tartışma götürür tabii. Sanırım, şu son zamanlar dünyanın en aklı başında çağları değil.
Ama işin şaka kaldırır yanı yok; çünkü Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar uzun bir dönem Suriye konusunda kurduğu ittifakla hem ciddi bir Sünni ittifak görüntüsü vermiş; hem de Suriye masasındaki tarafların elini eşitlemesi açısından, bölgesel olması dolayısıyla hatırı sayılır bir ikna edilicilik görüntüsü ortaya çıkarmıştı. Suud’un yeni kralının Obama döneminde ABD’yle arasının açılmasını, “Suudların Amerika’nın Demokratlarıyla anlaşamamasına” bağlayanlar var; ancak kanaatimce asıl sebep başka. Nitekim, Suud ABD ilişkilerinin bozulmasının miladı, Türkiye’nin bölgede başının dikine giderek kurmaya çalıştığı triangoloya Suudi Arabistan’ın da katılması ve Suriye konusunda makuliyet sacayaklarından biri olmayı kabul etmesi sonrasına rastlıyor.
Sonra Suudi Arabistan’ın burnu sürtüldü; Obama yönetiminde ABD’nin İran’a ambargoyu hafifletmesi bile Acemlerin sekteryan damarını derhal kabartınca Yemen olayları ve İran-Suud sürtüşmesi patlak verdi. Ki, süreci yakından takip edenler, burnundan genellikle kıl aldırmayan Suud’un Yemen’de yaşadıklarının tam bir burun sürtülmesi olduğunu takdir edecektir. Hatırlayalım, 2 yıl boyunca on binlerce kurbanın verildiğini, bunlardan 10 bininin Suudi Arabistan askeri olduğunu. O dönem Yemen saldırılarının Suudi Arabistan’a maliyeti, 1 trilyon 500 milyar doları aşmış, Suudlar o dönemde çok düşük seyreden petrol fiyatları yüzünden bu durumu ekonomilerinde kat kat fazla biçimde hissetmişlerdi. Hatırlayalım, batma söylentileri, “Ne olacak bu Suudi Arabistan ekonomisinin hali” şeklindeki geyikler, belki tarihte ilk kez bu tarihte tedavüle çıkmıştı.
Bugünden bakınca, “Sihirli Küre” pozunu, hem Trump hem de Suud Kralı’yla birlikte veren sacayaklardan üçüncüsünün Mısır’ın darbeci Cumhurbaşkanı Sisi olması oldukça ilginç. Nitekim, Katar’ın, Mısır’daki Müslüman Kardeşler yani İhvan’a ve Filistin’deki Hamas’a destek nedeniyle çembere alınması da hemen küre fotoğrafının ardından geldi.
Evet, daha önce de Katar bu konuda uyarılmıştı. Yine teröristlere destek vermek suçlamasıyla 2014 yılında Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’ın başkenti Doha’dan büyükelçilerini geri çekmişti. Ancak diplomatik kriz zamanla aşılmış, Körfez’in otokratik ülkeleri olayı şimdi yaşadığımız boyutta bölgesel bir krize çevirmemişlerdi. Nitekim, Türkiye’nin Mısır konusundaki tutumu ortada olduğu halde, İhvan ve Hamas’ı terörist görmemesine ve bunu her fırsatta ilan etmesine rağmen, Erdoğan Suud Kralı’yla nezaket ve dostluk çerçevesindeki ilişkilerini diri tutmaya devam etti. Suudi Arabistan da, demokratik yapısı ve önermeleriyle bölgedeki tüm otoriter devletler için yıkım anlamına gelebilecek İhvan’ı destekleme eyleminden dolayı da hinterlandındaki ülkeleri cezalandırma yoluna gitmemişti.