Senaryosu çok önceden yazılmış tiyatronun oynandığı bir sahne
gibi Türkiye.
PKK, açıktan açığa iç savaş çıkarmaya çalışıyor. Cizre'de özyönetim
ilan eden ve yüzlerce silahlı teröristi şehre konuşlandıran örgüt,
devlet güçlerinin sivilleri katlettiğine yönelik, hepsi birer
kuyruklu yalan olan İngilizce ve Türkçe tweetlerle hem Türkiye
içinde hem de yurtdışında kamuoyu desteği oluşturmaya
çalışıyor.
Tümüyle bir şehri, Cizre'yi mesken tutmalarının bir nedeni; şehrin
sakinlerini “Devrimci Halk Ayaklanması” dedikleri bu işin içine
katmak; en azından provasını yapmaksa, diğer bir sebebi de; Cizre
halkını güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirerek sivil ölümlerin
olmasını ve bu ölümlerin bir kıvılcım işlevi görerek tüm Türkiye'yi
sarmasını ummaları.
Demirtaş da, ya başka seçeneği olmadığı için; ya da düz ovada sivil
siyasete inanmadığı için ateşe körükle gidiyor. PKK'nın demokrasi
lafını hiç ağzından düşürmediği gibi Demirtaş da “barış” sözünü her
cümlesine sıkıştırıveriyor; ama “sarayın ordusu da polisi de
yenilecek”ten tutun, “anasından doğduklarına pişman edin”e ve son
olarak “Cizre Bodrum'a uzak değil”e dek varan skalada, hafifinden
ağırına tehditler savurup duruyor.
Ama mühim olan bu değil; mühim olan Gezi olaylarına destek veren
medya ve Beyaz Türklerin bir kısmının –100'ün üzerinde şehidin kanı
daha kurumamışken- hala PKK'yı şirin ve sempatik gösterme,
romantize ederek imajını temize çekme gayretlerinin olması.