New York’ta görülen Rıza Zarrab Davası, gazete köşelerinden, ekranlardan, sosyal medyadan görüldüğüne göre, Türkiye’deki muhaliflerin bazılarını çok sevindirmişe benziyor. Twitterdaki timeline’a övgüler düzecek kadar kendinden geçmişlerden tutun, ABD’deki davanın “ambargo”dan ne zaman ve nasıl “rüşvet”e evrildiğini sorgulamadan, duygusallık pozlarında asgari ücretlileri düşünüyormuş gibi yapanlara dek, skala geniş. Farkındalar mı bilmem, ama kabak gibi açıktalar.
Gerçi biz bunlara alışkın olmalıyız, daha önce de FETÖ’nün peşine takılmış, onların hükümete kurduğu kumpasları sonsuzca desteklemiş Kemalistlerle defalarca karşılaşmıştık. Aslında o dönemler, yani FETÖ hükümetle sorun yaşayan yerli bir cemaat görünümündeyken bu destek, bir nebze anlaşılabilirdi. Ama bugün bile, yani FETÖ’nün ne olduğu ortaya çıktıktan sonra bile, Rıza Zarrab’ın itirafçı olma durumundan hükümete yüklenme vazifesi çıkarıyorlar. CHP’nin FETÖ’nün iletkeni olması, ellerine tutuşturulan belgeleri her seferinde gerekli yerlere iletmeleri ve bu duruma CHP seçmeninden asla itiraz gelmemesi de dikkate alınırsa bunun sadece sosyal bir kesimin yaklaşımı olmadığı, o tabakanın resmi duruşu olduğunu savlayabiliriz sanırım. İlginçtir, bu ülkede bütün bunları yapıp hala “vatansever” pozlarında gezilebiliyor.
Oysa Rıza Zarrab davasının, üstünü açtığı, çıplak gözle görülebilir hale getirdiği bazı realiteler var:
1-Bir zamanlar cemaat zannedilen FETÖ, 40 yıldır hem toplumun, hem devletin kılcal damarlarında kadar sokulan bir ajan örgütüymüş. 40 yıllık bir CIA projesiymiş. Zarrab davası, bu konuda en ufak şüphe varsa bile, onu da sonsuza dek giderdi.
2-FETÖcülerin kumpasları birer birer sökün etmeye başladığında ifade edilen “üst akıl” ibaresi, alay edilmeyi değil, ciddiye alınmayı hak edermiş.
3-ABD’yle aramızdaki “ittifak”, sadece laftan ibaretmiş. PKK’ya verilen silahlar da bunu değilleyen bir veriydi ama Zarrab davası mevcut durumu iyice açığa çıkardı.