Yapılan araştırmalara göre gelişmiş ülkelerdeki insanların
yaşadığı en büyük problemlerden biri yalnızlık.
İnsanlar yalnız doğar, yalnız ölür; ama yalnız yaşayamazlar.
Kişi değerli olduğunu, önemsendiğini hissetmek ister, bunun için
bütün hünerlerini ortaya koyar, karşılığında taktir ve kabul
bekler.
Zorda kaldığında yardım ister.
Mutluluğunu paylaşmak ister. Güvende hissetmek için yanında
birileri olsun ister.
‘‘Kalabalıklar içerisinde yapayalnızım’’ klişe bir laftır ama
doğruluğu yadsınamaz. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için
tam da günümüzü anlatır.
Herkes herkesin nerede, kiminle olduğunu, doğum gününü nasıl
kutlayıp, ne yediğini, nereye tatile gittiğini bildiği ve takip
ettiği günümüzde yaşanan yalnızlık dramatiktir aslında.
Sosyal medyada yüzlerce takipçisi olduğu halde ‘‘Hadi gidip bir
şeyler yiyelim’’ diyebileceği birilerinin olmaması ne acıdır.
Kişisel gelişim adı altında sürekli ‘‘Sen kendi kendine yetersin,
kendini sev çünkü sen kendi dünyanın merkezisin’’ telkinleriyle
insanların bilinç altına sokulan bencillik duygusunun sonuçlarını
yeni yeni görmeye başladık sanırım.
Herkes önce kendini sevip, önce kendini düşünüp, önceliği kendine
verince; sosyal olarak yalnızlaşmaktan daha doğal ne olabilir?
‘‘Sen birsin, teksin, eşsizsin’’ görüşlerinin doğal sonucudur
yalnızlık çünkü kimseler ona layık değildir.
Aslına bakıldığında paylaşmayı sevmeyen, en çok kendini sevip
önemseyen, biraz bencil, biraz narsist insanların seçimidir
yalnızlık; yani bir yaşam tarzıdır.
***
Kimi içinse yalnızlık, toplumun vermiş olduğu bir cezadır.
İnsanlar genelde kendinden çok farklı olanları etraflarında
barındırmak istemezler ve böylelerinden uzak dururlar, onları
dışlarlar.
Bir nevi toplumsal sürgündür…
Bu yüzden bazıları gurur duyar etrafındaki kalabalıklardan ve
yalnız olanları aşağı görür.
Oysa bir kısım insan gerçekten kendi kendileriyle kalmak isterler.
Ve bunun bir a...